Selek: "İstemekle sevmek arasındaki ayrımı yapabilen, bekleyecek, emek harcayacak, sevebilme gücüne sahip erkekleri seviyorum ben."
İLİŞKİLİ HABERLER
Benim derdim erkeklerle değil 'Erkeklik'le!
Benim derdim erkeklerle değil 'Erkeklik'le!
Selek: "Erkeklerin iktidar konumunda olması, bu konumun avantajlarından yararlanması benim açımdan büyük dert! O yüzden kendini sorgulamayan, erkeklik meselesine kafa yormayan bütün erkeklerle benim derdim var..."..
"Askerlik bir erkeklik laboratuvarı... Erkek olarak pişmenin zorunlu durağı" diyor Pınar Selek. O yüzden Türkiye'nin dört bir yanından 58 erkekle konuşuyor ve Sürüne Sürüne Erkek Olmak nasıl olur bir güzel yazıyor.
Önümüzdeki hafta piyasaya çıkacak kitapta erkeklerin Türkiye'de nasıl adam edildiklerini göstermeye çalışıyor. "Kadınları mağdur eden o 'erkeklik' kalıbının nasıl oluştuğunu, küçücük çocukların bu erkeklik kalıbı içerisinde nasıl şiddet uygulamayı öğrendiklerini anlattım," diyor.
- Erkeklerin dünyası neden sizi ilgilendiriyor? Kadının duruşunu, konumunu belirlediği için mi?
- Bir hayat yaratıyoruz ve hep birlikte bu hayatı yaşıyoruz. Bu hayatı yaşarken kadınların da, erkeklerin de farklı deneyimleri, farklı kompleksleri, farklı davranışları belirliyor kurduğumuz ilişkileri. Bir kadın olarak, aynı zamanda bu toplumda yaşayan bir insan olarak, toplumda hakim olan belli değerlerle yaşamak istemiyorum. Şiddetsiz, anlayışın, dayanışmanın hakim olduğu ilişkilerin içinde yaşamak istiyorum.
- Erkek egemenliğinin olmadığı bir toplumda yani?
- Aynı zamanda bu erkek egemenliğinin yarattığı kültürün olmadığı bir ortamda! Yani şiddet, dışlama, kendini üstün görme, diğerinin hayatına karışma olmasın istiyorum. Büyüklerle çocukların ilişkilerini ele al... Büyükler her şeyi kendilerinde hak görürler, çocuklarına da sürekli 'Akıllı ol,' derler. Doğayla ilişkimiz bile, hayvanlarla ilişkimiz bile böyle. Avrupa da Doğu ülkelerine aynı şeyi yapıyor. Kadınlık-erkeklik meselesinde olduğu gibi her şey kadınsılaştırılıyor. O kültür, o tarz her tür ilişkiye yansıyor yani. Ben o 'güçlüler' şeklinde gözüken, gösterilen zümrelerin aslında o kadar da güçlü olmadığını, o gücün altında onların da ezildiğini anlatmaya çalışıyorum.
- Sürünüyorlar diyorsunuz özetle?
- Evet, sürünüyorlar bir yerde... Aslında, alıştığımız için göremediğimiz fakat tüm hayatı belirleyen ciddi bir erkeklik kriziyle karşı karşıyayız.
- Ne demek o?
- Şu demek; sürekli kışkırtılma ve sürekli tokat yeme hali söz konusu.
- Erkekler hem kışkırtılıyor hem tokat mı yiyor?
- Fena halde.
- Kimden tokat yiyor?
- Hayattan tokat yiyor! Çünkü bir erkeklik miti var toplumda ve çocukluktan itibaren bu mite göre yetiştiriliyor erkek çocukları. Vurdu mu kıracak, açılmayan kapağı açacak, höt dedi mi korkulacak, yanında birine laf atılırsa müdahale edecek ve saldıracak, her an koruyucu olacak, her an dövüşecek, evini geçindirecek. Bir mit altında ezilen bir varlık yani! Her yerde sürekli bir erkeklik ispatı isteniyor ondan. Bu hiç sonlanmıyor, sürekli tehlikede kalıyor, erkekliğini her an kaybedebilir. Dolayısıyla çok ciddi bir erkeklik krizi var toplumda.
- Ve siz bu krizin askerlikten itibaren başladığını mı söylüyorsunuz?
- Sünnet de buna dahil. Erkeklerin Türkiye'de nasıl adam edildiklerini göstermeye çalıştım. Bir kadın olarak iyi ya da kötü ilişki kurduğumuz erkekleri, kadınları mağdur eden o 'erkeklik' kalıbının nasıl oluştuğunu anlamaya çalıştım. Küçücük çocukların, bu erkeklik kalıbı içerisinde nasıl şiddet uygulamayı öğrendiklerini, nasıl otorite olmayı öğrendiklerini ve aslında bunun altında nasıl ezildiklerini anlamaya çalıştım.
- Erkeklik duvarının arka yüzünü merak ettiniz yani?
- Evet.
- Her insan için geçerli değil mi peki bu kendini ispatlama, öne çıkma, sahiplenme durumu?
- Kadınlar başka türlü yaşıyor bu süreci, erkekler başka. Kadınlar da güzel olmalı, albenili olmalı, hanımefendi olmalı, şefkatli olmalı, güçlü de olsa yönetici pozisyonunda da olsa anacan olmalı falan...
- Kaç kişiyle ve nasıl erkeklerle konuştunuz bu araştırma için?
- Bu araştırmayı tek başıma yapamazdım, öncelikle bir kadındım çünkü! Erkek deneyimlerine ihtiyacım vardı. Hüseyin Deniz ve İrfan Uçar yardım etti, sorularımı bazı erkeklere onlar sordu. 90 yaşından, 21 yaşına kadar 58 kişiyle konuştuk.
- Köylü de, yuppie de var mıydı içlerinde?
- Hepsi vardı. AKP'lilerden MHP'ye, solcu ve Kürtler'den travestiye kadar herkes var. Hem etnik temsiliyete hem siyasal görüş farklılıklarına dikkat ettik. Şu anda elimizde binlerce sayfalık bir arşiv var, bunu da AMARGİ Kadın Kooperatifi'ne bağışlıyorum, birçok araştırmacı bundan yararlanabilir.
- Sosyolog da olsanız bir kadın olarak askerlik ve erkeklik dünyasını çözmeye çalışmak zor değil mi?
- Kadın olmanın avantajları var...
- Mesela?
- Uzaktan, dışarıdan bakabiliyorsun çünkü ve tabloyu daha bütünlüklü görebiliyorsun. Eğer ben bu tablonun içinden biri olsaydım, bazı şeyleri göremeyebilirdim. Diğer taraftan dezavantajı da vardı; anlatılanların arka planındaki çeşitli duyguları yaşamadığım için değerlendirmelerimde yüzeysel de kalmış olabilirim.
- Kitabınızda diyorsunuz ki; bir erkeğin erkek olarak kabul edilmesi için dört aşama gerekiyor: Sünnet, askerlik, iş bulma, evlilik. Niye sadece askerliğe odaklandınız peki?
- Bir seçim yapmak zorundaydım, bunu seçtim. Erkeklik duvarının arkasına girebilmek için tek bir araştırmanın yeteceğini de söylemiyorum; belki başkaları yapar belki ben yaparım ama mutlaka bu tartışma başlamalıydı. Hatta erkeklerin kendi deneyimlerini kendilerinin yazması gerektiğini de düşünüyorum. Kendi üzerlerine düşünmeleri gerekiyor çünkü.
İLİŞKİLİ HABERLER
Benim derdim erkeklerle değil 'Erkeklik'le!
Yayın tarihi: 16 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/16/pz/haber,28778630B515460EACA73B65AAE915DF.html
Tüm hakları saklıdır.