Aslında soru basit:
"Küresel finansal kriz eşiği ne zaman aşılacak?" Bu sorunun yanıtı,
Türkiye ekonomisinin geleceğini de şekillendirecek. Bakanlar Kurulu'nun öngörüsü, bizi teğet geçeceği söylenen krizin, 2010'a kadar yansımaları olacağı. Nitekim 2009 Yılı Programı'na göre, "Küresel düzeyde alınacak önlemler ve yapılanma konusunda başarı sağlandığı taktirde, krizin aşılması ve yeni dönemin başlaması 1.5-2 yıl alacak."
Bu gerçekçi tespit gerek finansal gerekse reel sektörün, "acilen yeni program yapılması" beklentisindeki haklılığı teyit ediyor. Buna karşın Ankara sanıldığı gibi boş durmuyor. Tüm mesele, hükümetin yaklaşımı ile piyasanın beklentisi arasındaki fark. Mardin'de konuştuğumuz
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in perspektifi ise Hükümetin iki aşamalı plan olduğuna işaret ediyor.
Bu plan; Ani gelişmelere bağlı olarak önce kurumların inisiyatif almalarını serbest bırakmak daha sonra kapsamı geniş politika tedbirlerine sektör temsilcileri ile görüşerek karar vermek biçiminde özetleniyor. Yani Merkez Bankası'nın likidite yönetimi, BDDK'nın 'bankalara kârı sermayeye ekleyin' direktifi, Maliye'nin bazı varlıkları milli ekonomiye kazandırma gayreti, Hazine'nin Körfez tahvili ihracı yoluyla dış kaynak bulma girişimi Ankara'nın ilk kademe önlemleri.
Bankaların dış kredilerine güvence verilmesi, özel sektör kredi borçlarına faiz garantisi sağlanması, iş kayıplarını durdurmak üzere İşsizlik Sigortası Fonu'na başvurulması, mevduat munzam karşılıklarının azaltılması gibi radikal kararlar ise bu aşamada erken olduğundan yedekte bekletiliyor.
Evet, Ankara ekonomideki fırsatlar kadar tehditlerin farkında. Ama bir başka senaryo da oynamakta. Bir yandan,
"Krizin dünyada büyüme tahminini aşağı çekmesi, ülkemizin ihracat performansını olumsuz yönde etkileyecek. Bu ortamda dış finansman imkanlarında miktar ve maliyet yönlü baskılar, özel sektörün kredi ihtiyacını karşılamasında sorunlar ortaya çıkaracak. Bunlar, 2009 büyüme hedefinin gerçekleşmesinde riskler olarak görülmekte" denilmekte. Öte yandan sanki bu risklerin gerçekleşme olasılığı düşük gibi davranılmakta, özel sektör yatırımları ve tüketimin hız kesmeyeceği öngörülerek
"Özel tüketimin büyümeye 2.5 puan, özel kesim yatırımlarının 1.3 puan katkı yapacağı" varsayılmakta. Ve nihayet,
"Merkezi bütçenin uygulanmasında, gerekli görülürse krizin etkilerinin azaltılması amacıyla tedbir alınacak" vurgusu ile ekonominin umulan büyümeyi sağlayamayacağı, haliyle yatırımların zorunlu olarak kısılacağı örtülü biçimde ilan edilmekte.
Senaryo farkı IMF ile yeni anlaşma seçeneğini neredeyse tıkanma noktasına getiren yerel yönetimlerin finansman dengesi, EGO'ya bağlı doğalgaz işletmesinin özelleştirmesi ve İETT arsası satış gelirine endekslendi. Bu yolla sağlanacak 2.4 milyar YTL'nin, borç ödemesine tahsis edileceği umuldu. Halbuki daha şimdiden küresel kaynak darlığı nedeni ile EGO gaz özelleştirmesi aksadı.
Kamu çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi için yapılan ek zamdan 2009'a yansıyan 2.5 milyar YTL'nin, sigorta prim indiriminden kaynaklanan 4.7 milyar YTL faturanın, caddesokak aydınlatması için Hazine'ye yüklenen 500 milyon YTL'nin, toplamda 7.7 milyar YTL'nin nasıl karşılanacağı belirsizliğini korumaktadır. Bu giderler kesin olmasına rağmen, finansman aracı olarak sunulan bir defalık gelirlerin oluşması sadece ihtimalden ibarettir.
Yayın tarihi: 10 Kasım 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/10//haber,CF4DA2A140D143D5BE9B120BDE5349C9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.