kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Schadenfreude

Hemen tercüme edelim de gene fırça yemeyelim: "Başkasının başına gelen kötülüklerden zevk almak" anlamına geliyor... Sadist bir zevktir. Alman ruhuna uygun olduğu söylenir.
Türk ruhuna da uygun mudur, bakacağız.
Ekonomik kriz nedeniyle başbakana giydirmek için yeni bir fırsat yakalayan "bir kısım basında", Amerikan halkının içine düştüğü sıkıntıyla ilgili olarak da pek keyifli yazılar okumaktayız...
Birçok Amerikalı, kullanmak zorunda olduğu birtakım ilaçlardan bile vazgeçmiş! İlaç satışlarında yüzde 10-15 kadar düşüş gözlenmiş.
Yeni bir araba almayı düşünmek şöyle dursun, eski arabayı da çıkarmıyorlar, işe otobüsle ya da metroyla gidip geliyorlarmış. Birçok Amerikan ailesi tatil planlarından vazgeçmiş. Öğle yemeğine de çıkmıyorlar, evden sandviç getiriyorlarmış. Sıcak yemekten vazgeçemeyenler de "sefertasını" keşfetmişler. Lokantalar ve büfeler buna çok bozulmuşlar ama sefertası satışlarında artış varmış... Falan filan.
Öte yandan, birçok bankacının da "gelişmekte olan ülkelerde", özellikle petrol zengini Arap ülkelerinde iş aramaya başladığını biliyoruz.
Türkiye'de birçok kişi, bütün bu olup bitenlere üzülmedi, tam tersine çok sevindi.
1929 krizinde olduğu gibi köşebaşlarında "çorba kazanları" kurulmasını özlemle bekliyorlar. Bunu eski filmlerde görmüşlerdi. Bu arada birkaç pis kapitalist kendini pencereden atsa daha da iyi olacak!
Amerika'nın "kemer sıkma ekonomisini" keşfetmekte olması bizde memnunlukla karşılandı.
Hele şu sefertası olayı, pek hoşumuza gitti.
Nihayet onlar da sefertasıyla tanışmışlardı! Haşşöyle! Sıra belki, bir kere pişirilip üç gün boyunca yenen bayat "tencere yemeğine" de gelecekti! (Türk gazozu içen Amerikalı'nın tavla oynamaya başlaması ve bakkala sepet sarkıtması bizi nasıl mutlu ediyordu, reklamlarda görünce?) Tam da bizim artık yavaş yavaş sefertasından ve "kaminetoda" ısıtılan mum kokulu biber dolmasından kurtulup "yemeğe çıkma" kavramını öğrenmeye başladığımız dönemde... Araba değiştiren, tatile giden, içeceği ilacı "Emekli Sandığı' na yazdırmaya" gerek duymayan varlıklı bir sınıf oluşturmaya koyulduğumuz sıralarda...
Amerika'nın "burnunu sürtmesi", bunu solculuk sananları mutlu etti. İçlerinde kapitalizmin sona erdiğini, savaşı Karl Marx'ın kazandığını düşünenler, Obama'yı sosyalist sananlar bile var.
Fakat bunların hemen hepsi ya memur çocuğu, ya memurluktan özel sektöre geçme...
Çünkü "mazbutluk" bir memur erdemidir.
Bize yıllarca "Türkiye' nin yoksul bir ülke olduğunu" da gizli bir kıvanç duyarak öğretmişlerdi okullarda... Üzülür gibi görünüyorlar ama rahat ediyorlardı...
Memur, hayatı boyunca uzun ve sancılı bir hastalık gibi taşıdığı yoksulluktan kurtulamayınca, namuslu olduğu için "çalıp çırparak sınıf değiştirme" olanağından da yoksun kalınca, darlığı "içselleştirir" ... Psikoloji biliminde buna "interiorisation" denir. "Dertleri zevk edinmek" diye çevirebiliriz.
Böylece, bir yandan "mazbutluğun" teorisini üretmeye, bir yandan da daha çok kazanandan ve daha iyi yaşayandan nefret etmeye koyulur. Eskiden, kendisinden azıcık daha fazla ücret alan ve daha geniş haklara sahip olan işçiden de nefret ederdi. Sonra öfke oklarını "politikacılara", hele hele CHP'li olmayan politikacılara çevirdi.
Bunların gözünde "tüketim" ziyankârlık, liberalizm küfür, özel sektörde çalışmak da fuhuş gibi birşeydir. Para kazanmak ayıp, iyi yaşamaktan zevk almak günahtır. Yakınmak keyiftir.
Hani, "ekonomik kriz çıksın, Türkiye batsın, yeter ki bu hükümet devrilsin" kafası canım!