kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Nobel'li baykuşlar!

Finans dünyasının süt liman olduğu, yatırım bankalarının kâr patlaması yaşadıkları, Wall Street çalışanlarının üç ay önce aldıkları bol sıfırlı yıl sonu "Bonus"larını harcaya harcaya bitiremedikleri günlerde, tam tarih vermemiz gerekirse 2 Mart 2007'de, "New York Times" gazetesinde bir ekonomik kurgu bilim öyküsü yayınlandı. Başlığı: "The Big Meltdown", yani "Büyük Yıkım".
Öyküde 2008 yılında Wall Street'te patlak verecek bir finansal Çernobil felaketinin nasıl dünyanın altını üstüne getireceği anlatılıyordu. Tam isabetle!
Yazarı Princeton Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Paul Krugman'dı. Akademik çevrelerde "Ekonominin müthiş çocuğu" diye nitelenen 1953 doğumlu Krugman. İsveç Bilimler Akademisi 2008 Nobel Ekonomi Ödülü'nü dün ona verdi.
Aslında Krugman büyük krizi çok daha önceden görmüştü. Örneğin 2005 Ağustos'unda yine "New York Times"te yayınlanan bir yazısında şöyle diyordu: "Amerikalılar, bedeli Çinliler'den ödünç alınan paralarla ödenen evlerde oturuyorlar. Bu asla sürdürülebilecek bir durum değil."
Hatta bazı uzmanlar Krugman'dan daha önce, ufukta hiçbir kara bulutun olmadığı yıllarda krizi haber verdiler. Örneğin Amerikalı bir başka iktisatçı, 1943 doğumlu Joseph Stiglitz. 2003'te yayınladığı "Kapitalizm aklını yitirince" adlı araştırmasında finans sektörünün başıboş bırakılmasının ergeç büyük bir felakete yol açacağını anlatıyordu. O da 2001'de Nobel Ekonomi Ödülü'nü aldı.
Stiglitz'den de erken davrananlar çıktı. Örneğin Fransız iktisatçılarının piri, 1911 doğumlu Maurice Allais. 1999'da yayınlanan son derece kapsamlı "Günümüzün Küresel Krizi" adlı kitabında 1929 Büyük Yıkımı'na benzer bir krizin eli kulağında olduğunu anlatıyordu. Bu krizin neden kaçınılmaz olduğunu da gerekçeleriyle ortaya koyuyordu: Kredi mekanizmasının raydan, yani denetimden çıkması, uzun vadeli yatırımların kısa vadeli borçlarla finansmanı, büyük bir borç balonunun oluşması, sözcüklerin anlatamayacağı kadar çıldırmış spekülasyon, istikrarını yitirmiş bir finansal sistem... Ve tüm bunların götüreceği adres: "Neo-liberal doktrinlerin çökmesi." O da Nobel'li. İsveç Bilimler Akademisi 1988'de Nobel Ekonomi Ödülü'ne onu seçti.
Bu iktisatçılar bizde yetişseler ve böyle öngörülerde bulunsalar, örneğin Krugman, "New York Times"teki o ünlü yazısını Türk basınında yayınlasa, alacakları en hafif tepki "Felaket tellalları" olurdu. Ama Batı ödüllendiriyor. Hem de ödüllerin en saygını olan Nobel'le...

Ankara soğukkanlı olmalı
Başbakan Erdoğan'ın dünkü tatlısert uyarıları ve de güvenceleri bize bu çağrışımları yaptırdı. "Türkiye'nin bu dalgalanmadan mutlaka etkileneceğini ama bunun en asgari düzeyde olacağını" söylüyor Erdoğan ve gerekçelerini şöyle sıralıyor: "Türk ekonomisinin yaşanan krizlerden edinilen tecrübelerin ışığında yeniden yapılandırılmış olması. Bankacılık sisteminin gelişmiş ülkelerin birçoğundan daha sağlam ve sağlıklı bir zemine oturması. Tarihin hiçbir dönemiyle karşılaştırılmayacak kadar güçlü bir ekonomiye sahip olmamız. Ve nihayet Merkez Bankası, Hazine, Maliye, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve de ilgili tüm kurumların gelişmeleri çok dikkatle izleyip gereken tedbirleri almaları."
Erdoğan'ın sıraladığı bu teminatlara inanıyoruz. Çünkü inanmak ihtiyacı duyuyoruz. Ancak bizim inanmamız yeterli değil; reel ekonominin nabzını ellerinde tutan iş dünyasının tüm aktörlerinin de inanmaları ve güvenmeleri sağlanmalı. Yetmez; işaş kaygısı her geçen gün daha da büyüyen çalışanlara da güven verilmeli. Krizin dalgaları ancak böyle geniş bir güven cephesinin öreceği dayanışma duvarıyla püskürtülebilir.
Bu güven ortamı da kararların paylaşılmasıyla yaratılabilir. Örneğin "Cari açığın azaltılması için ne gibi önlemler alınıyor veya planlanıyor?" ya da "IMF ile yeni bir anlaşma yapılacak mı?" gibi kritik ama herkesin uykusunu kaçıran sorulara verilecek şeffaf yanıtlar bunun ilk adımı olabilir.
Paul Krugman krizin en erken 2010'un ikinci yarısında yatışmaya başlayacağını öngördüğüne göre önümüzde uzun ve çileli bir yol var. Bu yolu ancak ulusal dayanışmayla kazasızbelasız katedebiliriz. Ankara'nın birleştirici, kucaklayıcı, yol gösterici ve de soğukkanlı liderliği işte böyle günler için gerekli...