Nazım Hikmet'in,
"Karlı kayın ormanı"nı yazdığı topraktayız... Ya da
"İşte geldik gidiyoruz/Hoşça kal kardeşim deniz" şiirinin mısralarını...
Nazım'ın Pitsun'da sahilinde yazdığı gibi;
"biraz çakılından aldık/ biraz da masmavi tuzundan/sonsuzluğundan da biraz..." Birazcık da kederine kulak verdik bu toprakların...
Aynen bir gece vakti tesadüfen karşılaştığımız gazeteci arkadaşım
Sezai Babakuş'un anlattığı hikâyelerinde dinlediklerimiz gibi...
Sukhum meydanındaki savaştan başarılı çıkmış bir komutan heykelinin yüz ifadesine yansıyan
"zafer ve hüznü" bir arada anlatan o muhteşem ifadedeki gibi...
Tam 15 yıllık savaş bu noktaya getirmişti Sukhum'u...
Bir nesil yok olmuş; sokakta 30-40 yaş arası nüfus buharlaşmış...
Çatışmanın en sıcak günlerinde Babakuş ata toprağına koşup gelmiş...
Sert geçmiş çatışmalar; her evden bir beden kopup gitmiş.
Şehrin üzerine hüzün çökmüş.
Agop'un kahvesi İşte tam o günlerde Babakuş devreye girmiş.
Biraz da gazeteciliğin verdiği cesaretle Ritsa Oteli'nin tam karşısındaki Agop'un kahvesini de içine alan meydanda bir eğlence düzenlemeye karar vermiş.
Yediği dayak sonucu hayatını kaybeden muhteşem Türkçesi ile herkesin gönlüne taht kurmuş Agop'a da atıfta bulunmak istemiş.
Biraz da kentin acısını hafifletmekmiş amacı...
Önce dev hoparlörler bulmuş; meydanın iki yanına yerleştirmiş.
Bazıları
"Boş yere böyle bir eğlence düzenliyorsun; tepki de toplayacaksın" diye uyarmış.
Sezai Babakuş aldırmamış, akşam olunca basmış teybin düğmesine, müzik yayılmış etrafa...
Çıplak ayaklı kız Zaten en küçük tıngırtıda kanı hareketlenen Çerkezler de meydana akın etmiş.
Meydanın etrafında küçük gruplar halinde oturmuş gençler hafif sallanarak dinlemeye başlamış müziği.
Babakuş, birkaçına dans etmelerini önermiş; bakmış yüzlerini hüzün kaplıyor, vazgeçmiş,
"iş bana düştü" demiş.
Tam karşısında yorgunluktan ayakkabılarını çıkarmış halde oturan genç kızı görmüş.
Doğruca gidip elinden tutmuş ve ayakkabısını giymesine fırsat vermeden çıplak ayakla dansa kaldırmış.
Babakuş dans ettikçe sessizlik basmış; herkes susup onları müzik ile baş başa bırakmış.
Dans bittiğinde alkış kopmuş, Sezai kızı elinden tutup yerine götürmüş geri döndüğünde gördüğü tablo karşısında ne yapacağını şaşırmış.
Meydanın etrafını dolduran genç kızların hemen hepsi ayakkabılarını çıkarmış dansa kaldırılmayı bekliyor.
Meydanı dolduranlar günün ilk ışıklarına kadar dans edip eğlenmiş.
Sonraki hafta aynı görüntü tekrar etmiş.
Her hafta cuma akşamı yapılan eğlencenin ünü, bırakın Gagra'yı Soçi'yi, Nalçik'e, Maykop'a uzanmış.
Her cuma akşamı Sukhum'a akın başlamış; 19.00'da cephelerde silah sesleri susmuş.
Kardeşim deniz Bir süre sonra eğlencenin adı konmuş:
"Sezai'nin karnavalı..." O gün çatışmanın çıkıp çıkmayacağının turnusol kâğıdı olmuş:
"Sezai'nin karnavalı varsa savaş yoktur..." Öyle de olmuş; müziğin gücü, patlamaların sesini silip atmış... Başta da söyledik ya Nazım'ın bu toprakta yazdığı dizelerindeki gibi:
"Bir şeyler anlattın bize/ denizliğin kaderinden/biraz daha mutluyuz/biraz daha adam olduk/işte geldik gidiyoruz/hoşça kal kardeşim deniz..."
Yayın tarihi: 12 Ekim 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/12//haber,B99643BDBB7142D89313E6E1D3A9E436.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.