kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

"Viya böyle..."

Yukarıdaki denizcilik terimini dün Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ söyledi.
Anlamı "Bu rotada devam et..."
Org. Başbuğ bu talimatı, dün Milli Gemi (MİLGEM) projesi çerçevesinde dizayn ve inşa edilen ilk Türk korveti Heybeliada ve Akçay'ın teçhizatı yüklenmek üzere denize indirilmesi, İnebolu'nun gemi komutanına teslimi ve Büyükada'nın ilk kaynağının yapılmasıyla ilgili tören sırasında verdi.
Komutanın talimatının önemini anlamak için de dünkü törenin iki geminin denize indirilmesi, birinin komutasının teslimi ve birinin de ilk kaynağının yapılması amacıyla gerçekleştirildiğini görmek yeterli...
Kısaca uzun yıllar kara ikliminin teslim aldığı Türkiye'nin, bir deniz ülkesi olduğunu hatırladığının kanıtı...
Çünkü Türkiye, 1980 öncesi böyle bir projeyi hayata geçirmeyi hayal dahi edemezdi.
Bugün Heybeliada Korveti'nde yaşandığı gibi yüzde 80'inin milli kaynaklardan üretilmesi bir yana, dışarıdan satın alması daha kolay ve ucuza geliyordu.
Ancak, Org. Başbuğ'un da dün Pendik Tersanesi'nde düzenlenen törendeki konuşmasında belirttiği gibi, "Hazar havzasını Avrupa'ya bağlayan Türkiye'nin, Kafkaslar'la dünya pazarı arasındaki enerji köprüsü olması Türkiye'nin savunma ve güvenlik yapılanmasının daha güçlü olmasını" zorunlu kıldı.
Bugün sadece karada değil, deniz ve havada da bölgesinin en güçlü gücü haline geldi.

Navarin'de batan donanma
Peki, 1081'de kurulan Barbaros'un torunlarının sırtında büyüyen Türk denizciliği neden bu noktaya geldi?
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün dünkü tören konuşmasındaki bir cümlesi aslında bu coğrafyada denizciliğin nasıl son bulduğunun hikayesini anlatmaya yetiyordu:
"Osmanlı'nın Akdeniz donanması Navarin'de tuzağa düşürülmeseydi, Cezayir de Fransa tarafından işgal edilmezdi..."
Gönül'ün sözünü ettiği, Mısır'ın Navarin limanında Osmanlı ve Mısır Donanması'nın 20 Ekim 1827'de Rus, Fransız ve İngiliz donanmaları tarafından tuzağa düşürülüp batırılması olayı...
O tarihten sonra Türkiye insana dayalı kara gücüne eşdeğer bir deniz gücü yaratamadı.

Futbol takımı gibi
Ancak bugün hiç de öyle değil.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'ın da dün vurguladığı gibi Türkiye bu noktaya dünyada harp gemisini tasarlayan 15 ülke arasına girebilmiş olmanın gücüyle geldi.
Oramiral Ataç'ın sözünden anlaşılıyor ki bu noktada durma niyetinde değiller.
Dünyanın yeni gerçeğinin farkında bir komutan olarak Oramiral Ataç, dün tersane sahibi özel sektöre şu çağrıyı yaptı:
"Gelin savaş gemilerimizi de siz üretin..."
Başbakan Erdoğan'ın da dün söylediği gibi "Türk milleti yeniden denizci millet haline gelecek..."
Bundan kaçarı yok...
Tören sonrası düzenlenen resepsiyondan detaylar aktarmak gerekirse...
Biz gazeteci milleti Org. Başbuğ'un etrafını sarıp konuşturmaya çalıştık ancak o göreve geldiği ilk gün koyduğu ilkesinden geri adım atmadı, başka konulara girmedi.
Sadece resepsiyonda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile yaptığı uzun sohbeti sorduğumda şu kısa yanıtı verdi:
"Birinci Ordu Komutanlığımdan beri kendisini tanırım; dost sohbeti..."
Yazının başlığında da söylediğimiz gibi Org. Başbuğ, kendisi için de "Viya böyle" diyor.