kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Eylül 2008, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Büyük resim için tıklayın

Karşıt görüşler ihale öncesi çarpıştı

23.09.2008
Musa Çeçen (Elektrik Mühendisleri Od. Bşk.
EMO: Kirli ilişkilere dikkat

Nükleer teknolojiye değil nükleer santrale karşıyız. Nükleer santralin halen çözülemeyen pek çok sorunu var. Atık sorunu, soğutma suyu, kazan ve basınç sistemlerinden ortaya çıkan nükleer sızıntı riski var. Bu, kamu sağlığını ve çevreyi tehdit ediyor. Türkiye'de, acilen nükleer santral yapılmasını isteyen bir grup var. Nükleer santral en iyi tahminle 2020'de devreye girecek. Bu santralin arz güvenliğini çözmeye yönelik katkısı olamaz. Bu maceraya niye girelim? Türkiye, nükleer santral yerine enerji verimliliğine ağırlık vermeli.

Özlem Ergenler (Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi):
Kanser yapıyor

Nükleer santrallerin yüksek yatırım ve söküm maliyetleri var. Herhangi bir olumsuzluk durumunda bu maliyetler halkın sırtına yıkılacak. Gelişen teknolojiye karşın nükleer atık sorunu devam ediyor. Nükleer santrallerin herhangi bir sorun olmasa bile çevreye radyasyon yayıyor. Bu da dağa taşa, ovaya tepe, yiyeceklerimize bütün çevreye yayılıyor. Radyasyon, kanser gibi ciddi hastalıklara yol açıyor. Kronik hastalıkları tetikliyor.

Hilal Atıcı (Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu) :
Alternatifler düşünülmedi
Türkiye'de toplam 5000 megavat gücünde beş nükleer reaktör yapılsa bile bu Türkiye'nin 2020'deki elektrik enerji ihtiyacının yüzde beşini bile karşılamayacak. Buna karşılık nükleer enerjinin devletten teşvik almadan ekonomik olmadığını biliyoruz. Hem ekonomik olmayan hem de enerji ihtiyacımızı tam olarak karşılayaman bir enerji üretim metodu için Türkiye'yi bu kadar riske sokmak ve o riskle beraber gelecek kirliliğe katlanmak bize göre akıl dışıdır.

Prof. Dr. Beril Tuğrul (İTÜ Nükleer Araştırmalar Ana Bilim Dalı Başkanı):
Nükleer santral gecikti
Türkiye nükleer santralda çok gecikti. Elektrik üretim kaynaklarının çeşitlendirilmesi zorunlu. Tek bir kaynağa bağımlı olmanın yarattığı sıkıntı Türkiye'de her yıl doğalgaz krizlerinde ortaya çıkıyor. Çernobil'de yaşanan çok farklıdır. Buna kaza denilemez. Bir tür belki iradi işlemdi. Oysa Türkiye, gelişen koşullara uygun teknolojileri ve güvenlik önlemlerini alırsa, bu tür olayların yaşanması söz konusu bile olmaz. Tüm dünyada yeniden 'nükleer rönesans' yaşanıyor. Nükleere yeniden dönüş var.

Prof. Dr. Atilla Özgener (İTÜ Enerji Enstitüsü):

Doğalgaza bağımlıyız

Türkiye elektrik enerjisi üretiminde endişe verici bir şekilde doğalgaza bağlı. Üretimin yarısı doğalgazdan temin ediliyor. Belli ülkelere bağlılıktan kurtulmak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında nükleer enerjiye de yer verilmeli. Nükleer enerjinin kullanılmaya başlandığı 1950'li yıllardan beri kaza ve insan kaybı açısından nükleer enerji bir çok sanayi koluna göre daha güvenli. Çernobil gibi büyük ölçekli bir kaza dünya kamuoyunda olumsuz bir etki yarattı. Bütün dünyanın nükleere yönelmesi bu enerjinin ekonomik olduğunu

Prof. Dr. Ahmet Bayülken, (İTÜ Enerji Enstitüsü Araştırma Reaktörü İşletme Müdürü):
Enerji talebi hızla büyüyor
Suya dayalı elektrik üreten Keban'da 'alarm çanları' çalıyor. Enerji talebi büyüyor. Kaynaklar belli. Doğalgazda dışa bağımlılığı azaltmak gerek. Rüzgarı, güneşi kullanmamız gerekir. Nükleer santral de kesinlikle kurmak zorundayız. Türkiye'nin uranyum potansiyeli santrallerin ihtiyacını yıllarca karşılamaya yeterli. Nükleer bir faciadan kaygı kesinlikle duymuyorum.
Haberin fotoğrafları