Büyük bir içtenlikle itiraf edeyim ki hiç niyetim yoktu, belki ileride bir kez daha dönerim, bu hafta siyasal tartışma konularına devam edeyim diye aklımdan geçiriyordum ama cumartesi günü yazdığım
Kültürle Müslüman Olmak başlıklı yazıma akıl almayacak sayıda emesaj ve dolayısıyla tepki gelince ben de kendimi o konuya devam etmek ve düşüncelerimi biraz daha açmak, genişletmek zorunda hissediyorum.
İslami kültür Söylemek istediğim şudur:
Türkiye'de İslam'la kurulan kültürü Müslümanlıkla kurulan kültürden ayırmak gerekir. İslam olmaksızın bir Müslümanlık olmayacağını düşünmek başka bir şeydir, kültürel platformda bu ikisinin zorunlu olarak birbiri içinde eridiğini, birbirini belirlediğini düşünmek ayrı. Ama genel olarak ben
bugünkü Müslümanlığın İslam'la çok iç içe olmadığı kanısındayım. İslam en geniş manada
akaid ve amel anlamına gelir. Kendisine özgü bir felsefesi vardır. Düşünsel bir derinliğe, içerik ve kapsama sahiptir.
Bu nedenlerle de İslami kültür, kültür teorisinde yüksek kültür adı verilen oluşumları etkiler. Yüksek kültür ancak eğitim yoluyla anlaşılan, tadına varılan ve yeniden üretilebilen bir kültürdür.
Yüksek kültürün dolayısıyla da İslami kültürün üretilmesi ve sürdürülmesi doğrudan doğruya devletin, merkezi otoritenin katkısını gereksinir. İslami kültür özellikle Osmanlı döneminde o devletin kültürel üstyapısı olarak biçimlendirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de kısmen devlet tarafından ele alınmıştır.
Eğer bize özgü bir İslam estetiğinden söz edeceksek bu Osmanlı estetiğiyle iç içedir. (Hıristiyan estetiği de Roma İmparatorluğu tarafından kurulmuştur.)
Oysa benim
Müslüman kültürü veya kültürel Müslümanlık dediğim kültürün bununla ilgisi yoktur. Müslüman kültürü
halk İslamı'nın (
volk Islam) bir uzantısıdır, halk tarafından şekillendirilmiştir ve bütünüyle
görgül bir kültür olarak oluşur. Müslüman kültürüne bu bakımdan bir tür
halk kültürü veya
halk kültürünün bir bileşeni demek mümkündür.
Daha ileri giderek başka bir ayrım daha yapmak ve İslam estetiğinin kentsel buna mukabil Müslüman estetiğinin taşralı olduğu da öne sürülebilir. Bunu müziğe bakarak anlayabiliriz. Osmanlı saray bestecileri klasik dinsel formlarda besteler yaparken halk ilahi söylemiştir. Şiir ise benzeri farkları ortaya koyan bir başka alandır.
Yozlaşan bir kültürel genetik Bu saptamaları yaptıktan sonra bugünkü soruna dönelim
: bugün ortada yetkin bir İslam estetiğinin bulunmadığından söz etmek bütünüyle yanlıştır. Çünkü olamaz. İslam Cumhuriyet'le birlikte halkın gündeminden büsbütün çekilmiştir. Cumhuriyet 85 yılda ancak bir defa bu konuyla ilgilenmiştir. O da Meclis'in bahçesine dikilecek camidir.
Bugün ortada beğenilmeyen, yakınılan, yozlaşmış bulunan, sayılan (ben de bu olumsuz nitelendirmeleri aynen benimsiyorum) bir Müslüman estetiği vardır. Beğenmiyorum o estetiği, yoz buluyorum ama nedenlerini anlıyorum.
Birinci neden o kültür taşranın yaşadığı bütün dönüşümlerin içinden çıkmaktadır. Dönüşümün bir boyutunu
kiçleşme oluşturuyor. Kaçınılmaz; çünkü, bir kültür karmaşıklaşmaya başladığında kiçleşir. Bugün Müslüman kültürü hem taşralıdır hem kentli, hem alt kültürlerden beslenir hem gelenekten.
Kendisi olamayan ve daima bir şeyleri taklit eden bir kültürden söz ediyoruz.İkincisi bu kültür sadece görgüldür ve daha yüksek bir kültürel kaynaktan beslenmemektedir. Bu niteliğe sahip ve sadece kendi içinden gelişen bütün kültürler yozlaşır. Tarihte bunun en önemli örneği Bizans kültürüdür. Yunan-Roma ekseninde gelişmiş ama sadece kendisini referans aldığı için de yozlaşmıştır.
Özet olarak kısmen halk kültürü diye görülmesi gereken Müslüman kültürü veya kültürel Müslümanlık İslam'dan ve onun felsefi, düşünsel derinliğinden yoksundur. Müslüman kültürü İslam'dan kopmuştur ve ondan sonra yozlaşmaya başlamıştır. İslamsız bir Müslüman kültürünün gerçekliği ve derinliği ancak bu kadar olabilecektir. Arabesk neyse bugünkü Müslüman kültürü de odur.
Yayın tarihi: 22 Eylül 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/22//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.