kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
14 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat

Gerçek bildiğiniz gibi...

YEŞİM TABAK
13.09.2008
X Files'ın ilk kez sinema yönetmenliğini deneyen yaratıcısı Chris Carter, politik çağrışımlı bir çerçeve yerine inancın gelgitleriyle uğraşmayı tercih etmiş...
Bir TV dizisinin sinema versiyonu için çeşitli seçenekler var. Seriye sıkı bir bölüm olarak eklenmek, ana temayı ileri götürmek ya da kahramanların hayatından son haberleri aktarmak gibi. Eski dostlarımız Fox Mulder (David Duchovny) ve Dana Scully'nin (Gillian Anderson) seçimlerini didikleyen X Files / İnanmak İstiyorum, en çok sonuncusuna yakın. Dizinin devlet düzeyinde ne çok komplo teorisiyle meşgul olduğunu düşününce, filmin dizi biteli geçen altı yıl içinde büyüyen paranoyaları X Files usulü sorgulaması ilginç olabilirdi. Fakat X Files'ın ilk kez sinema yönetmenliğini deneyen yaratıcısı Chris Carter, politik çağrışımlı bir çerçeve yerine inancın gelgitleriyle uğraşmayı tercih etmiş. İnanmak İstiyorum, koşullara teslim olmayıp inançlara teslim olmakla, inanmanın ve inanmamanın bedelleriyle ilgili. Carter'ın senaryosunda inanmanın yolu affetmekten bilhassa geçiyor. Seri cinayetleri içeren bir davada paranormal algılarıyla FBI'a yardım eden medyumun (Billy Connolly) 'tövbekâr pedofil' bir rahip olması, filmin kurcaladığı ahlaki çelişkilerden biri. Yine de filmin inanç meselesini kışkırtıcı yollardan tartıştığı söylenemez. Carter 'köklere dönelim' diyerek, ve de sıkıcılık payını kabul etmek gereken şekilde, inanç ve şüphenin savaşını fazlasıyla Kilise'ye odaklamış. Kendisini 'dinsel deneyim yaşamak isteyen bir dinsiz' olarak tanımlayan biri için anlaşılır sanırım. Ancak böylece dizinin sınırlarını kısıtladığı da açık.

ORTALAMA BİR X-FILES
İnanmak İstiyorum'da hikâye tartışmalı kurtarıcı figürleri üzerinden ilerliyor; hepsi de amaçları uğruna ödedikleri veya ödettikleri bedeller için yargı altındalar. Hayat vermek için hayat almaktan çekinmeyen 'çılgın Rus', idealizmin katıksızca iblis tarafı (Carter'ın çocukluğunun geçtiği Soğuk Savaş'ın mirası olsa gerek). Davanın içine ayak sürüyerek çekilen, sonra da peşini hiç bırakmayan Mulder, karanlığı kovalamak için her zamanki gibi kendini tehlikeye atıyor. Şimdilerde bir hastanede doktorluk yapan Scully ise, çocuk yaştaki bir hastasının ender görülen hastalığına tedavi bulmak için diretirken Tanrı'nın buyruğuna karşı gelmekle eleştiriliyor. Hikâyenin polisiye sonuçları tamamen arka planda; filmin bu anlamda pek bir tadı da yok zaten. Carter'ın senaryodaki farklı parçaları birleştirdiği yer, Mulder'la Scully'yi bir arada ve aynı zamanda ayrı tutanın ne olduğu (Artık cinsel gerilim epey geride kalmış durumda). X Files fanatiği evli bir arkadaşım, evinin kapısına astığı X Files posterindeki 'Gerçek Orada Bir Yerde' sloganının üstünü çizerek 'burada'ya çevirmişti. Mulder ve Scully gerçeği 'orada' veya 'burada' aramaktan vazgeçmiş haldeler; onun yerine sadece olduğu gibi kabul ediyorlar. Buna birbirlerinde gördükleri inat da, karanlıkla hesaplarının asla bitmeyecek oluşu da dahil. Tüm bunlar yerine şu da denebilir ki, film X Files'a heyecan verici bir açılım getiriyor değil. İnanmak İstiyorum, serinin ortalama bir bölümü. Buna rağmen, gerçeğe de karanlığa da, Marc Caro'nun tamamen şekilci uzay macerası Dante 01'den çok daha yakın.
Haberin fotoğrafları