EA
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?EA
'İmanlı' komutan darbeye kalkışırsa
Vakit gazetesi yazarı Serdar Arseven'in yazdıkları, her kesimden köşe yazarını adeta çileden çıkardı. Şöyle diyordu Arseven:
"Benim çifte standartlarım vardır. Örneğin itham Müslüman'a yönelmişse, 'iftira olduğu önyargısından' hareketle çıkarım yola. 'Kafir'e yönelmişse, 'doğru olabileceği' önyargısından..."
Bu çifte standardını da şöyle örnekliyordu:
"Deniz Feneri benimdir, Ergenekon Terör Örgütü ise kahrolası darbe düzeninin. Deniz Feneri için dava sürecinin tamamlanmasını beklerim. Ergenekon Terör Örgütü davası sanıkları söz konusu olduğunda ise iddianameyi esas alırım. Çünkü bu adamların büyük bir bölümünün, ne azılı din düşmanı olduklarını bilirim." ( 11 Eylül )
Bizim Anayasamızda,
Türkiye Cumhuriyeti'nin "
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti " olduğunu yazar.
Ama maalesef hem yasalar, hem de zihniyet olarak bu değerlere çok uzağız.
Avrupa Birliği sürecinin, hiç olmazsa yasalarda değişim sağlayacağını umut ediyoruz.
Peki, ya zihniyetimiz? İşte onun değişmesi çok zor.
Kamu önünde cereyan eden polemiklerde genellikle "
demokrasi " ve "
laiklik" karşı karşıya geliyor. Yani bir taraf laikliği öne sürerken, diğeri demokrasiye vurgu yapıyor.
Ancak
" hukuk devleti " ve
" hukukun üstünlüğü " gibi kavramları genellikle bir yana bırakıyoruz.
Mesela eski Genelkurmay Başkanı Org.
Yaşar Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı'yken, Şemdinli'deki Umut Kitapevi'ni bombaladıktan hemen sonra halk tarafından yakalanan astsubay
Ali Kaya için
" Tanırım iyi çocuktur " demişti.
Eğer
rütbe/makam değil de, hukuk üstün olsaydı, yani eğer
Türkiye gerçekten bir "hukuk devleti" olsaydı, Büyükanıt'ın o demeçten sonra mahkemede hesap vermesi gerekirdi.
Çünkü "hukukun üstünlüğü" böyle işler: Hangi konumda olursa olsun, istisnasız herkes kanun önünde eşittir.
Ama ne oldu? Hukukun üstünlüğü ilkesini işletmeye kalkışan Van Savcısı
Ferhat Sarıkaya'yı meslekten atmakla almadılar; anasından emdiği sütü burnundan getirdiler. (Benim açımdan
AKP iktidarının en büyük günahıdır.)
Hukukun üstünlüğü ilkesini tanımama, " kimlikler " söz konusu olduğunda da geçerli.
İşte Serdar Arseven, bu " acı gerçeği " dile getiriyor: "Belli bir kimliğe sahipsen (Müslüman'san) kafadan suçsuzsun; tersini ispatlasınlar. Ancak öteki kimliğe sahipsen, o zaman kafadan şüphelisin, suçsuzluğunu ispat et!"
Bu " cemaatçi " ve " kimlikçi " zihniyet toplumun her kesiminde hissediliyor:
" Müslüman'sa suçsuzdur ", " Kemalist'se suçsuzdur ", " Bizim aşirettense suçsuzdur ", " Kadınsa suçsuzdur " ve benzeri.
Eğer hukukun üstünlüğü kavramına gerçekten inansaydık, bu değeri benimseseydik şöyle düşünmemiz gerekirdi:
" İstisnasız herkes suç işleyebilir. Bunun inançla ya da kimlikle bir ilişkisi yoktur. " Aslında biraz
" hayal gücü ", her türden cemaatçi zihniyetin hatasını basit bir biçimde ortaya çıkarır:
Bir grup
" imanlı " komutanın,
" İslam adına " darbe yapmaya çalıştığını tasavvur edelim.
Bu kişiler
" yürekten Müslüman " olduğu için, onları mazur mu göreceğiz? Affetmek için bin bir mazeret mi uyduracağız?
Saçmalık!
Yayın tarihi: 14 Eylül 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/14//haber,700891C383814B079D980A393164EC90.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.