kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
7 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Namaz kılan sol

En çok tartışılan konulardan biri de sol bir partinin eksikliği. "Aranan" ya da "özlenen" sol parti (tabii eğer kastedilen bir "kitle partisi" ise) herhalde sosyal demokrat bir parti olsa gerek.
Öncelikle Ecevitli geçmişinden dolayı CHP'nin sosyal demokrat olması bekleniyor.
Ancak bu mümkün değil.
Çünkü Kemalist zihniyet, 1970'lerde kaybetmeye başladığı CHP'yi, 1990'lardan itibaren tekrar ele geçirdi.
Avrupa Birliği'ne karşı çıkan, Ergenekon'un avukatlığına soyunan, askerin sivil siyasete müdahale etmesini arzulayan bir sosyal demokrat parti olur mu Allah aşkına?
Genel olarak sol düşüncenin en büyük sorunu, hem ekonomik, hem de siyasi anlamda "devletçi" olması.
Sol niye devletçi?
Bu soruya cevap vermek için tarihe uzanmak gerekiyor.
Solcular şöyle düşündü: "İşçi sınıfından güç alarak yeni bir düzen kurmalıyız. Bunu ancak devleti ele geçirerek yapabiliriz!"
Madem ki sermaye düzeni devlet sayesinde varlığını sürdürebiliyordu, o halde devleti kullanarak yeni bir düzen kurmak mümkündü.
Rusya'da yapılan buydu. Ekonomi baştan aşağı devletleştirildi, kararlar da merkezi hale getirildi.
Tabii bu devletçi düzen kısa sürede kendi yönetici sınıfını üretti: Bürokrasi.
Türkiye'deki sol da, bu dünya deneyiminin dışında kalmadı, devleti ele geçirmeyi hayal etti.
Ancak devlete Kemalist bürokrasi hakimdi. O halde bu zümrenin bir bölümü ile ittifak kurmak gerekiyordu.
Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli gibi simalar, "Milli Demokratik Devrim", "Asker-sivil aydın zümre" teorileri, hep bu ittifak kurma özleminin sonucuydu.
Kemalist bürokrasi, kendi varlığını ve çıkarını korumak için, siyasal alanda "laiklik" ilkesine dayanıyordu.
Ayrıca kentli-okumuş orta sınıfla ve Sünnilerden korkan Alevilerle ittifak kurmuştu.
Cumhuriyet mitingleri bu ittifakın gayet güçlü bir biçimde sürdüğünü gösterdi.
Dolayısıyla solun, "laiklik ilkesini Kemalist bürokrasiyle aynı çizgide yorumladığı sürece" geniş kitlelere ulaşması mümkün değildi.
Gelelim işin "sınıfsal taban" yönüne. Türkiye toplumu sürekli değişiyor. Bu değişimin iki boyutu var:
Bir kere, iç göçlerle yatay olarak değişiyor. Adamı bıraktığın yerde bulamıyorsun ki dayanışma oluşturasın.
İkincisi ve daha önemlisi, toplum dikey olarak değişiyor. Yani insanların sınıf atlama imkanı gayet yüksek.
Mesela çeteleşme bile, meşru olmayan araçları kullanarak yapılan bir sınıf atlama çabasıdır.
Büyük kentlerdeki; önce gecekondulaşma, ardından varoşlaşma ve giderek mutenalaşma ('kentsel dönüşüm' diyorlar) süreci; yatay değişim ile dikey değişimin ortak görüntüsüdür.
Eğer kır kökenli bir baba, fi tarihinde yaptığı kaçak gecekonduyu, artık apartmana dönüşmüş bir halde miras bırakabiliyorsa; çocuğu solcu olur mu?
Özetlersek:
* Cumhuriyet gazetesi zihniyetiyle (devletçi ve ulusalcı) solculuk yapanlar, daha uzun süre hüsrana uğrayacak.
* Kemalist bürokrasi ile ittifak kurduğu sürece, sol normal yoldan iktidara gelemez.
* Sünni kesim solculuğa yönelmedikçe, yani solcular kendilerini Müslüman olarak (da) tanımlamadıkça, sol partiler kitleselleşemez.
İtirazı olan söylesin.