"Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler" demişti şair Özdemir Asaf.
Mesleğimiz de o hale geldi.
Başbakan Erdoğan, Deniz Feneri iddianamesinin ortaya çıkmasının ardından yanlış bir çıkış yaptı. Yanlıştı çünkü bildiği şeyleri bugüne kadar açıklamamıştı.
Hep bir şekilde ihsas ettirmişti ama açıklamamıştı.
Eğer uzun süredir süren bir baskı, medya gücünü kullanarak şantaj var idiyse önceden açıklamalıydı.
Bu açıdan Hasan Cemal'in altını çizdiği gibi Erdoğan'ın notu kırık.
Ama notu sadece Başbakana, siyasetçiye mi vereceğiz.
O zaman mesleğin gereğini yerine getirmiş mi sayılacağız?
Medya patronu unvanını taşıyan insanların, bu unvanla başbakanların, bakanların karşısına çıkıp rafineri izni, otel alanına inşaat izni meselesini konuşmasını eleştirmezsek, mesleğimizi tam yapmış olabilecek miyiz? Bu sorulması ve cevaplanması gereken bir sorudur.
SABAH'ın bankası olmadığı, sadece gazetecilikle ayakta kaldığı dönemde Dinç Bilgin'in en büyük sıkıntısı diğer gazete patronlarıyla birlikte başbakan ziyaretiydi.
Bu ziyaretlerde mesleğin sıkıntılarından başka her şeyin konuşulmasından yakınırdı Bilgin.
Peki, o zamandan bu yana neler değişti?
Mesleğin bu kadar yozlaşmasında kimlerin sorumluluğu var, bunun hesabını sormayacak mıyız?
Medya gücünü kullanarak rekabette haksız bir güç elde edip tekel haline gelenleri sorgulamak gerekmiyor mu, dersiniz? Medya sahiplerine not vermeden bugün bulunduğumuz ortamı gerçekçi biçimde değerlendirmek mümkün mü acaba?
Biz açıkçası bu konuda rahatız.
Umur Talu, Nazlı Ilıcak, Hıncal Uluç hem iktidarın tutumunu, hem de medyanın içinde bulunduğu koşulları gayet sert biçimde eleştiren yazılar yazıyorlar.
Kendileri de her fırsatta altını çiziyorlar, kimse satırlarına dokunmuyor.
Çünkü burası çok sesli bir orkestra.
Sadece bugün gündeme gelen siyaset-ticaret meselesinde değil...
Gerektiğinde SABAH'ı, patronajını, habercilik anlayışını bu gazetenin sayfalarında inandıkları gibi eleştiriyorlar.
Peki Doğan medyasında böyle bir şey görüyor musunuz? Tek bir merkezden yönetilen bir koro.
Çok sesli müzik yaptığını iddia eden tek sesli bir orkestra gibi.
Bir tek köşe yazarı çıkıp "Bizim patron da Hilton işinde yanlış yaptı" demez mi, diyemez mi?
Bu ülkede "tetikçi yazar" kavramını kim yarattı, sonra onlar dönüp eski patronlarına nasıl küfür ettiler sorgulamaz mı?
Sadece grubun çıkarlarına taş koyan başbakanı eleştirme özgürlüğüne özgürlük denir mi?
SABAH'ın her haberini sorgulayanlar, Dengir Mir Fırat'ın dile getirdiği iddialara bir cevap verirler herhalde.
Baykal'ın Bülent Ersoy'la olan davası neden gündeme geldi de, arsasıyla ilgili iddialar görmezden gelindi, diye kendi kendilerine sorarlar belki.
"Basın özgürlüğü arazi için imar planı talep etme özgürlüğü müdür? Çalışanın hakkını değil de patronun zenginliğini artırmak için mi vardır" diye sormak gerekmez mi sizce?
Yayın tarihi: 11 Eylül 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/11//haber,A28E2E01584F4039B453EEAB3391BFCC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.