"Büyük iktidar" ile
"Büyük medya" arasında (nihayet) açıkta patlayan
"kavga" ibretlik.
Ülke yönetimine hâkim olan ile halkın
"haber, bilgi alma hakkı"na büyük ölçüde hâkim olabilen arasındaki patlama, hepimizin beyninde ve hayatında patlamış bir boru!
"İmtiyaz düzeni" nin su ve kanalizasyon faciası.
Aydın Doğan haklı! 1. Gazeteci, tabii ki en küçük
"yolsuzluk iddiası"nın da üstüne gidecek.
2. Karikatür davalarından ve sokaklardan biliyoruz ki, Başbakan ısrarlı eleştiriden hoşlanmıyor.
3. "Hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı" hakikaten
"tarih, diktatörler sayfasına yazar." 4. İş dünyasının, medyanın beklentileri, talepleri karşı şantaj aracı haline getiriliyor olabilir.
5. Gerçekten de
"şantaj suçtur".6. Başbakan'ın
"elindeki gücü de kullanıp şantaj yapmaya hakkı yoktur".
7. "Türk basınında çok tehlikeli bir dönemin başladığı" da kısmen doğru. Başlamadı, sürüyor çünkü.
8. "Basın özgürlüğünün geleceği açısından çok derin bir endişe" yerinde.
Tayyip Erdoğan haklı! 1. Dediği gibi,
"daha önceki hükümetler Aydın Doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler".2. Hükümet ve belediyeden istediklerini alamadıkları için bu tür haberlere yüklenmiş,
"iftira atmış" olabilirler.
3. Başbakan'a
"iyi niyet elçileri" gönderip
"görüşelim, barışalım" demiş olabilirler.
4. "Bu çılgınlıklar" denen bin nevi tehdit ve şantajı menfaat uğruna yapıyor olabilirler.
5. "Bizzat bana (Başbakan'a)
bunu teklif etmiş" olabilirler.
6. "Ahlaki değerler konusunda nasibini almamış" olabilirler.
Durum vahim! 1. Ülkenin tek parti iktidarı ile en büyük medya grubu, birbirlerini şantajcılıkla, menfaatçilikle suçluyor. Belki de haklılar!
2. Başbakan da eleştiriden hoşlanmıyor, büyük medya patronu da.
3. İşler istedikleri gibi gitmeyince saldırganlaşabiliyorlar.
4. Birinin devlet ve iktidar gücünü, diğerinin medya ve para gücünü kullanmayacağının ahlaki ve hukuki garantisi yok.
5. Başbakan'ın daha suskun basın istediği anlaşılıyor; ama bundan yakınan büyük medya grubunun da kendini, gazetecilerini susturabildiğinin çok örneği var.
6. Başbakan'ın
"susturma" niyetinden yakınanların, Başbakan için kendi sütunlarını susturduğunu biliyoruz; başka başbakanlar ve yardımcılarıyla tam iki yıl RTÜK ve Basın Kanunu'na dair tek kelime eleştiriyi yasakladıklarını da. Kovduklarını da.
7. Anlıyoruz ki, medya gücü ile başka sektörlerdeki işler kovalanıyor (Anlamamışsak salağız zaten!). Medyaya başka sektörlerden gelenler de. Ama başka sektörlere medyadan uzayanlar da.
8. Anlıyoruz ki,
Doğan Grubu ile Başbakan arasında böyle çok görüşme olmuş, çok elçi gitmiş gelmiş. Kimler acaba? Gazeteciler var mı? Niye? Hangi mesleki, ahlaki sorumlulukla?
9. Anlıyoruz ki, bunları ikisi de topluma açık etmemiş, gizlemiş.
10. Bir Başbakan'ın,
"Bundan sonra saygılı götürelim, gizli götürelim yok" lafı, gaf değil, facia. Birincisi; ne demek bugüne kadar
"gizli götürmek"? Neyi, ne hakla gizlediniz? Aranızdaki
"saygılı ve gizli ilişki, temas, mutabakat, müzakere, götürme" neydi? İkincisi,
"Bundan sonra yok" lafını kızgın aile babası veya herhangi bir baba söyler de, Başbakan nasıl diyebilir!
11. "Her şeyi açık şekilde millete duyuracağız" nasıl diyebilir Başbakan? Bugüne kadar duyurmamanız suç değil mi? Neden duyurmadınız? Sustukları için mi? Sustunuz mu sahi?
12. Şu manaya da geliyor: Biri
"haber" le saldırdığında Hilton,
Paris Hilton arzusu yüzünden ise; başkaları tatmin oldukları için mi yumuşak kalıyor?
13. Başbakanların da şantaja hakkı yok; medyanın da. Ama bunu söyleyebilmek için, gazetecilikle hiç şantaj yapmamış, şantajcıları sağınızda solunuzda konuşlandırmamış olmanız gerekir. Oysa bu medya
"şantaj çağı"na çoktan girdi ve oraya battı.
14. "Türk basınında tehlike... basın özgürlüğünün geleceğinde endişe" gibi sözlerin sebebi sadece
"azarlayan" Başbakan değil, daha ziyade gazeteciliği
"pazarlayan" medya zihniyeti.
15. Emrinde istihbarat, güvenlik gücü, devlet kuvveti ile partili kitleler olan Başbakan, haklı olsa bile;
"Diyecek ki, 'Beni hedef gösterdi';
Sen AK Parti'yi hedef göstereceksin olacak, Başbakan, partisine saldıran gazeteyi hedef gösterdiğinde olmayacak. Bal gibi olur" diyemez. Ama dedi. Felaket!
16. Başbakan,
"Daha önce bazı gazeteleri hangi metotla destekledi, sonra tetikçilik yaptırdı, onları da duyacaksınız" diyor. Kastettiği destek ve tetikçilik vahim de, bugüne kadar neden gizlendiği, ne karşılığında bunları duymadığımız, o rezalet de vahim.
17. En büyük medya grubu sahibi diyor ki,
"Şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı... Demek ki baskı daha da ağırlaşacak". Ben de diyeyim ki...
Baskı yapana da, ağırlaştırana da yuh olsun...
"Bugüne kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı" diye şimdi söylenip varsa o baskıları bugüne kadar asla yazmayan, haber yapmayan, tavır almayan gazeteciliğe, gazetecilere kendisi baskı uygulayan medyacılığa da yuh olsun!
Bir de "Konsey duayeni" demiyor mu ki, "Gerçeği yazacağız. Bunu da böyle bilsin", aşk olsun!
Yayın tarihi: 8 Eylül 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/08//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.