Devalüasyon sonrasının ve IMF'nin verdiği 10 milyar dolarlık kredinin etkisiyle döviz kurlarının aylarca düştüğü ve liranın değerlendiği 2002'nin başlarında hem dönemin Merkez Bankası hem de BDDK başkanları bankaları açık pozisyon yapmamaları konusunda uyarmış. Kur konusunda 12 Nisan 2002'de iki başkandan gelen sert uyarı ile dolar 9 ay önceki seviyesi olan 1.285 liraya kadar inmişken 1.305 liraya yükselmiş.
Aradan altı yıl geçti. Dolar kuru dün 1.18 seviyesindeydi. Dövizde pozisyon açanlar geçen altı yılda genelde ve büyük ölçüde kazanmaya devam ettiler. Dövizde pozisyon açmayanlar, yani ihtiyatlı davrananlar da, bu kârdan oldular. Üstelik pozisyon açanların hareketleri ile düşen kurdan dolayı daha fazla zarar gördüler.
Bir tarafın kazancı diğer tarafın kaybı oldu. Pozisyon açan reel sektör şirketlerinin bu açığı 19 milyar dolardan 74 milyar dolara yükseldi. Bu yükselişte dışarıdan kullanılan döviz kredilerinin payı büyük. Yurtdışından reel kesimin sağladığı krediler 2003 sonunda 26 milyar dolar iken bu yılın ilk çeyreğinde 87 milyar dolara yükseldi. Sadece ilk çeyrekteki artış 10 milyar dolara yaklaşıyor. Yani hareket son zamanlarda giderek hızlanmış.
-
Kredilerde sıçrama- Dünyada kredi krizi yaşanırken, açık pozisyonu olmayan ve portföylerinde türev ürünler bulundurmayan
Türkiye'de yerleşik bankaların sendikasyon kredilerini döndürüp döndüremeyeceği tartışılırken,
reel sektör şirketleri çok rahatlıkla kredi almışlar. Bir çeyreklik dönemde bunun miktarı 10 milyar dolara yükselmiş. Daha sonraki çeyrekte de durum devam etmiş. Hatta enerji fiyatlarının etkisiyle hızla büyüyen cari açığın finansmanı giderek bu kredilerle sağlanmış. Portföy yatırımlarının azalmasına,
Türkiye'ye yönelik doğrudan yatırımların yarı yarıya düşmesine karşılık reel şirketlerin dış kredileri hızla artmış.
-
Dışarıyla para trafiği- Küresel kredi piyasasının önemli ölçüde kuruduğu, faiz oranlarının yükseldiği bir dönemde Batılı bankalar tanınmış uluslararası şirketler yerine
Türkiye'li şirketlere kesenin ağzını açmışlar. BDDK Başkanı'nın belirttiği gibi, bazıları kendi hisse senetlerini teminata bırakarak, bazıları mevduat yaparak ve bu mevduatı garanti göstererek kredi alıyor. Son yıllarda ödemeler dengesinin kaynağı bilinmeyen ve bir yerde sınıflanmayan sermaye hareketlerini gösteren
net hata noksan kaleminde,
Türkiye'ye ciddi para giriyordu. Son aylarda bu kalemden ciddi ölçüde çıkış gerçekleşiyor.
-
Dışarıdaki zula- Zaten yerlilerin yurtdışında önemli bir nakti olduğu biliniyor. Şimdiki Dişişleri Bakanı
Ali Babacan Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı iken bunun miktarını
100 milyar diye tahmin etmişti . Yine dönemin
BDDK Başkanı Engin Akçakoca'nın bu konudaki
tahmini 60 milyar dolardı. Tabii bu rakamlar 20022003 yıllarında yapılan tesbitler. O tarihten sonra ciddi kârlar elde edildi. Dolayısıyla zulaya atılan paralar da artmış olabilir.
Son zamanlarda Türkiye kökenli şirketlerin belki de dünyanın en rahat borçlanan şirketleri olmasının gerisinde zuladaki bu paralar yatıyor. -
Reel kesim zorda mı?- Eğer böyle bir hareket varsa, demek ki reel sektör şirketleri finansman açısından rahat değil, hatta zorda. Çünkü
Türk patronların yurtdışı paralarını devreye soktuğu dönemler bıçağın kemiğe dayandığı dönemlerdir. Tıpkı 1994 ve 2001 yıllarında olduğu gibi. Genel ekonomide ve makro büyüklüklerde elbette böyle bir durum yok. Ancak
kur ve düşen rekabet gücü nedeniyle reel şirketlerin zor bir süreçten geçtiği, borsadaki performanslarının da bu durumu yansıttığı söylenebilir.
- Sonuç- "Esrarlı bir şeyde, keşfedilecek bir şey vardır." Leblanc Maurice
Yayın tarihi: 3 Eylül 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/03//haber,4C82DC74255E43918C84C699EE6AA1AD.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.