Genel Yayın Yönetmenimiz Ergun Babahan köşesinden çığlık atıyor: "Bodrum'un taş yığınına dönmesine izin verilmesin." Bu harika doğa ve deniz, dünyanın göz bebeği. Sevgili Babahan'ın bu çığlığına gözyaşları içinde cevap veriyorum: Efendim! İnsanlık mirası, dünyanın yedinci harikasının tüm izlerini neredeyse yeryüzünden sildik. Bakın neler yaptık! Olimpiyatlar'ın yapıldığı 20 bin kişilik arenanın üzerine otomobil tamirhaneleri kurduk. Mars Tapınağı'nın üzerine yüzme havuzlu villa yaptık. Hani şu binlerce yıllık mozole var ya... Ona bile sahip çıkamadık. Mezar anıtını (Amazonların savaş sahnelerinin heykelleri ile Artemis'i) üç beş altına İngiltere'ye sattık. Dünyanın yedinci harikasının taşlarıyla yapılan kaleyi bile kendimize benzettik. İçine harika bir müze yaptık. Sonra da ilgi çeksin diye kale zindanlarının kapısına, "Burada Tanrı yoktur," diye yazdık, insanları aldattık. Dahası zengin ve çok genç bir kadını mumyalayıp, 'Karya Prensesi' diyerek turistlere takdim ettik. Neymiş efendim, ilgi çekermiş. Anlayın yani... Tarihe bile yalan söyledik. Efendim! Bu harika doğa ve deniz cenneti, 'dünyanın göz bebeği' dediğiniz Bodrum ve koyları sadece kartpostaldaki resim gibi. Ama artık öyle değil. Çünkü cenneti yok ettik. Bakın o doğa ve deniz cennetini yok etmek için neler yaptık, neler... Ormanları yaktık, denizi kirlettik, doğadaki tüm dengeleri bozduk. (Gökova ve Göcek'de deniz artık mavi değil, yeşil. Batık şehir Kekova bile artık alarm veriyor. Eskiden balıklar elinizden ekmek yerlerdi. Artık balık da yok!) Ormanları yaktık ya... Kurtlar kuşlar bile yok oldular. Arılar bile uçmaz oldu. Çam yok, çam balı da yok. Bodrum'a dokuz aydır bir damla yağmur yağmadı. Her taraf pislik içinde kokuyor. Bodrum'u kesme şeker gibi kooperatif evleriyle doldurduk. Bu iğrenç görüntüye karşı kıyıdan bakan Yunanlar gülüyor. O güzelim bembeyaz evleri ve her çeşit çiçeğin olduğu bahçelerinden şöyle sesleniyorlardır: "Şu Türkler her güzelliği niye yok ederler?" İşte böyle efendim. Biz Türkler senin doğa ve deniz cennetin Bodrum'u mahvettik. Sevgili müdürüm Ergun Babahan, biliyorum ki hayallerini yıktım, moralini bozdum. Ama gerçek bu...
DATÇA DA ÇIĞLIK ATIYOR
Konu Bodrum ya... Mahvolan sadece Bodrum değil ki! Karşı kıyıdan Datça çığlık atıyor. Biraz aşağıdan Kaş da öyle... Yukarıdan Didim... Ötesi, yani Kuşadası ve Çeşme zaten çoktan bitmişti. Şimdi "Ne yapılır?" diye bana sormayın. Bu soruyu çocuklar sorsa ben ne derim, ne cevap veririm? Bir çocuk bana "Bana bıraktığın miras bu mudur?" derse, başımı öne eğerim. Birkaç yıl önce Kuzey'e gitmiştim. Galiba Finlandiya... Genç bir Finli, gururla bana şunu dedi: "Ülkemizin yeraltı zenginlikleri o kadar çok ki..." Ben de "O zaman niye petrol ve madenleri çıkarmıyorsunuz?" dedim. Cevap suratıma tokat gibi oturdu. Genç Finli ağır ağır konuştu: "Onlar bizden sonra gelecek çocuklarımız için... Onların haklarını biz niye alalım ki?" Geçmişi bıraktık, bugünü de bırakalım. Ne hakla geleceği yok ediyoruz? Bakın
Türkiye'nin o harika koylarını yakıp yıkarak üç beş otel kurup, para kazanmak için cenneti cehenneme çeviriyoruz. Kars'tan, Erzurum'dan, Konya'dan... Vatanın her bir köşesinden... Yurdumun insanları çıkıp bu doğa ve deniz cennetinin hesabını soramaz mı? Sorar! Yıllar önce uçakla Esenboğa'ya iniyorum. Yanımdaki beyefendi "Burası Ankara Ovası!" dedi. Ayıp olmasın diye, "Beyefendi," dedim, "Ankara Ovası..." Ben sözümü bitirmeden kulağıma eğildi ve devam etti, "Burada Türk tarihinin en önemli savaşı oldu. Timurlenk, Yıldırım Beyazıt'ı burada yendi. Ama nasıl? Ormanlıkta o gür ve büyük ağaçların arasında sakladığı fiilleri savaş sahnesine sürerek..." Beyefendi o savaşı anlatırken ben aşağı baktım, içim ürperdi. Ankara Ovası denilen yer, uçsuz bucaksız bir bozkırdı. Bir tane ağaç bile yoktu. Bir sitemimi sona bıraktım. Bodrum Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız her yanlışı düzeltiyor. Ama inanılmaz sorunlarla karşılaşıyor. Geçmiş yönetimlerin kusuru öyle kolay düzelmiyor. Şu Karya Prensesi Ada yalanını (Müzedeki o mumya kadın sahte, o mezar sahte. Hepsi zengin ve genç bir kadına ait. Yani Karya Prensesi hâlâ kayıp) düzeltmek için çırpınan Yaşar Yıldız yalnız bir adam. Bu konuda çok özel teşekkürüm ünlü arkelog Naci Işık (Sevgili dostum Kenan Işık'ın ağabeyi) hocama... Eskişehir'deki panelde bu konuyu gündeme getirenlere öyle bir cevap vermiş ki. Teşekkür ederim Naci Işık hocam. MESAJ: Ben de asker babasıyım. Yani oğlum Mesut, şu an Kars'ta asker. Haftaya bu vatana ve millete hizmet edeceğine yemin edecek... O kutsal yemini duymak için Kars'a Mekanize Tugayı'na gideceğim. O kutsal günü, o kutsal yemini ve Mehmetçikleri yazacağım.
Yayın tarihi: 31 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/31/pz/haber,6F978C0EF1944FEAAB6FFDE718C77F48.html
Tüm hakları saklıdır.