Nişantaşı kültürünün, Bodrum'un üzerini kara bir tül gibi örtmesi içimi acıtıyor. Çirkin ve ahlaki değerlerden uzak geceler... Koloniler halinde işgal edilen koylar... Medyanın gözü önünde yaşanan hayatlar... Entelektüellerin son sığınağı Bodrum, bunları hiç hak etmedi. Düşünün bir kez. Dünya kültür mirası dediğimiz, dünyanın yedi harikasından biri olan Bodrum'da yaşam böyle mi olmalıydı? İki yaşamdan iki kesit. Halkını İskender'in kılıçlarından kurtarmak için "Ben senin annen olmak istiyorum," diyen Karya Prensesi Ada'nın o asil tavrı... Heredot'un o bilgeliği... Yüzyıllardan günümüze gelelim. Onlar da Bodrumlu... Sürgünü cennete çeviren Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'i bilir misiniz? Katır sırtında köylere adalet dağıtan Bodrum hakimesi Mefaret Hanım'ın mesleki gururu için kendini asmasını nasıl unuturuz. Bu iki Bodrumlu, dünde kalmadılar, bugün de yaşıyorlar. Cevat Şakir'in her kitabı okunmak için bekliyor. Mefaret Hanım için söylenen türküler, hâlâ her köy düğününde çalınıp söyleniyor. Bu satırları yazdım diye Nişantaşılılar bana kızacak mı?
DÜNYA SAHİP ÇIKACAK
Belki de, "Nişantaşı kültürü bir yaşam biçimidir." "Nişantaşı demek,
Türkiye'nin Beverly Hills'i demektir," diyecekler. Böyle diyenler varsa, tartışmayı kesiyorum. Çünkü Bodrum da bir yaşam biçimidir. İçinde her zaman entelektüellik (dünya vatandaşlığı) vardır. Şunu da bir kenara not edin: Gün gelecek Bodrum binlerce yıl öncesine dönecek. Dünyanın en büyük kültür kenti olacak. Bunu nereden mi biliyorum, şuradan efendim; bizim sahip çıkamadığımız Bodrum'a dünya sahip çıkıyor. Dünyanın yedi harikasından birinin üzerine yaptığımız o garajı, sanayi sitesini ve futbol sahasını yıkıp atacaklar. O gün Bodrumlular da huzur bulacak. Bu ciddi konuları şunun için yazdım. Bodrum'a artık yabancı turist gelmiyor. Bodrum'a gelen yerli turistler de Bodrum'u gördükten sonra korkunç bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Bodrum'u rüya kenti gibi hayal edip, tüm birikimlerini, 'deniz manzaralı' yazlıklarına yatıranlar ise tek kelimeyle öfkeliler. Sevgili Selahattin Duman'ın deyimiyle "Beyaz küp şeker gibi," dizili duran bu yazlıkların içleri bomboş. Ne gelen var, ne giden! Acemi aşk yazarının şu gözlemini de lütfen bir kenara not edin. Âşıklar ve aşklar kenti Bodrum'da aslında aşk da yok! Geçen haftadan yarım kalan bir konuyu tamamlamak isterim. Hani 'teknelerini evi gibi kullananlardan' biri olarak, yaşamdan bir kesit sunacaktım ya... Meraklılarına söylüyorum, teknede yaşam inanılmaz ekonomik. Ayrıca her koy senin, her kumsal senin plajın. Hele teknenizi kıçtan kara edip, bir çam ağacına bağladığınızda harika bir dünyaya dalıp gidersiniz. Ben Bodrum'un tepelerinde, güneş altında yanan, umudunu sürekli kesilen elektriğin ucundaki klimaya bağlayan ve denize uzaktan bakan milyonerlerden değilim. Üç kuruşluk filikadan bozma trihandil teknemde öyle mutluyum ki... Sizlere de tavsiye ederim. İkinci el bir tekne alın, ikinci bir hayat yaşayın. Karada hayat ne kadar kısa ve mutsuz ise denizde hayat uzun ve harika sürprizlerle doludur. Bu küçücük teknede tek sorun şu: Yelken açtınız, Gökova'ya doğru yola koyuldunuz ya... İşte o an, 'Nişantaşı kültürünü' coşku içinde yaşayan bir motor botu da göremediniz diyelim. Eyvah! "Dikkat!" diyene kadar tekneniz yan yatar. Bardak-çanak kırılır. Yemekler masadan yerlere saçılır. Siz öfke içinde yumruğunuzu sallarken o arkasına bile bakmaz. Tekneden denize düşseniz o motor bottaki dönüp bakmaz bile. Onun 'Nişantaşı kültürü'ndeki dünyasında size de bana da yer yok ki!..
Yayın tarihi: 3 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/03/pz/haber,D913361A47E64D1AA553A76A724D872B.html
Tüm hakları saklıdır.