kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Temmuz 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pazar SABAH 
KAZIM KANAT

Tutkuları olanlar için hayat kısadır!

Bodrum'a bir gece yarısı usulca geldim. "40 kocalı bakire kadın," dediğim Bodrum'u rahatsız etmek istemedim. Usulca teknem Meleğim'e geldim. Size bir itirafta bulunayım. Teknem Meleğim bazen, huysuz ve çirkin bir kadın gibi oluyor. Bazen de bütün güzelliğiyle ışıldayan bir genç kız gibi... Aslında gerçek şu; bu tek direkli, iki kamaralı tekne, 'acemi aşk yazarının' modern yaşamdan kaçtığı bir sığınak. Yalnızlık insana mutluluk verir mi? Yoksa yalnız başına yaşamak, aslında hiç yalnız olmamak mıdır? Sahi, hayat nedir ki? Deniz ve tekne yaşamı bana şunu öğretti: Tutku ile yaşamak! Bir şeyi daha öğretti: Tutkuları olanlar için hayat kısadır! Hadi size bir itiraf! Bunca yaşımdan sonra tambur dersleri almaya başladım. Bilmeyenlere şunu hatırlatayım ki tambur, en uzun sürede öğrenilen bir saz aleti... Çok çalışmak yetmiyor yani. Uzun yaşamak da gerekiyor. Uzun yaşama konusunda ciddi sorunları olan biriyim. Yaşama sımsıkı tutunup bir gün daha güneşin doğuşunu görmek için ne kadar tıbbi destek varsa alan biriyim. Peki, nereden çıktı bu tambur? Bunu ben değil dostlarım soruyor. Ben de diyorum ki ömrünü savaş alanlarında geçiren İsmet Paşa, yaşlılık döneminde viyolonsel dersleri almaya başlamış. Gördünüz değil mi, ne harika bir duygu... Komik ama hep merak edip durdu. İsmet Paşa o kocaman müzik aletinin arkasında nasıl görünüyordu?

MOZART EMMİ KİM?
Seçkin meslektaşım Güneri Cıvaoğlu, 67 yaşından sonra piyano dersleri alıyormuş. Hoş bir duygu... Acaba diyorum, sevgili Cıvaoğlu'na 'Mozart emmi' desem pek mi ayıp olur? Bunca lafı ettim ya... Nokta koyayım. Tutkuları olan insanlar için hayat kısadır. Hem de çok kısa... Bodrum sabahı! Meleğim'le denize açıldım. Çevreciler ve denizciler eski bir uçağı (Sanıyorum çift pervaneli bir C 47'ydi) batırıyorlar. Dalgıçlar denizin derinliklerinde bu uçağın hikâyesini yeniden yaşayacaklar. Sahi! Denizin derinliklerinde yatan onca tekne, dalgıçları niye çeker ki? Büyü nedir? Geçmişe bir özlem mi? Evet, geçmişe özlem... Ben hep şunu düşünürüm; onca hikâyesi olan Yavuz Zırhlısı'nı jilet yapmak yerine, denizin derinliklerine gönderseydik ne olurdu? Şu olurdu; hikâyeyi yaşatırdık. Onca anıyı mezara gömmezdik. Sahi! Geçmişle bağınızı koparmak ya da geçmişi yaşamak nasıl bir duygudur? Söyleyeyim, o duyguyu yaşayan biri olarak eski arabalara tutkuyla bağlandım. Araba mezarlığında ya da samanlıkta unutulan arabaları bulup, onları hayata döndürmeye çalışıyorum. Otomobil mezarlığından çıkan bir arabanın ilk çalışması, bana hep yoğun bakımda kalbi durup da sonradan hayata dönen birini hatırlatıyor. Bir pazar günü sizi güldüreyim istiyorum. Elbette düşüneceğiz de...

TAVŞAN DEĞİL, DOMUZ
Bodrum'da arılar yok. Bu nedenle çiçek balı da yok. Ormanları yaktık ya... Bakın başıma ne geldi? Gökova'ya doğru dümen kırdığımda Tavşan Burnu ile Kara Ada'nın tam ortasındayım. Baktım önümde bir hayvan yüzüyor. Bir tekneden düşen köpek zannedip, yardım edeyim dedim. Baktım ki köpek dediğim, yüzen bir domuz yavrusu... Yanıp çöle dönen Tavşan Burnu'ndan, yemyeşil bir orman olan Kara Ada'ya doğru yüzüyor. Yeni bir yaşam için! İşte tam o anda sevgili dostum Aziz Üstel aradı, hatrımı sordu. Ben de "Önümden kara kedi değil, ama kara bir domuz geçti, uğursuzluk olur mu?" diye sordum. Çok güldük... Biraz sonra öyle bir çatırdama oldu ki... Teknem sallandı ve kontrolden çıktı. Kıç tarafına koştum. Dümen (yeke) kırılmıştı. Pervane de ortadan çatlamış boşa dönüyordu. Gülüşmeler bitti. Suratlar asıldı! Sahi! Bütün suç, yiyecek ve su arayan o kara domuzda mı?