Fatih Cem İnci'yi bir tartışma sırasında ve görevinin başında değilken öldüren polis memuru Mustafa Atasoy kelepçesiz olarak gözaltına alındı ve cezaevine sevgiyle uğurlandı. Türkiye'de, yasalarda açıkça belirtilen kelepçe uygulaması, güvenlik güçlerinin takdirine ve keyfiyetine bırakılmış durumda..
Bahçelievler'de Fatih Cem İnci'yi sokak ortasında güpegündüz öldüren polis memuru Mustafa Atasoy, meslektaşları tarafından kelepçesiz bir şekilde gözetim altına alındı ve aynı şekilde cezaevine konuldu. Birçok olayda belindeki kelepçeyi kullanmakta sakınca görmeyen güvenlik kuvvetleri, başta kendi meslektaşları olmak üzere, kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerin sanık olduğu operasyonlarda kelepçe kullanmıyor. Konuyla ilgili İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığı'na polisin takdir hakkını neden eşit kullanmadığını dair sorular yönelttik. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından gelen yazılı yanıtta polis memuru Mustafa Atasoy'un 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nunun (CMK) 93. Maddesi'ne uygun olarak gözaltına alındığı belirtildi. Fatih Cem İnci (22) vatani görevini bitirdikten sonra sivil hayata uyum sağlamaya çalışıyor, arkadaşlarıyla dolaşıyor, gençliğini doyasıya yaşıyordu. Ta ki yolu 5 Ağustos günü iki yıllık polis memuru Mustafa Atasoy'la kesişinceye kadar. Arkadaşı R.Ç'nin anlattığına göre İnci'nin yoldaki meyve suyu kutusundan paçası kirlenmişti ve "Böyle pislikler de hep benim başıma gelir," diye söylenirken, bu cümleyi üzerine alınan polis Atasoy'la aralarında çıkan tartışma, onun ölümüyle sonuçlandı. Üstelik görgü tanıklarının ifadesine göre polis, R.Ç'nin arkadaşına yardım etmesini de önleyerek onu rehin aldı ve sokakta uzun süre kan kaybeden Fatih Cem İnci kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Atasoy bununla da yetinmedi, genç adam için ambulans çağrılmasına engel oldu. Polislik ehliyeti bir yana, olayın bir yanı da cinayetten sonra Atasoy'un kelepçe takılmadan gözaltına alınması ve yine kelepçesiz bir şekilde götürüldüğü cezaevine meslektaşları tarafından sarılarak teslim edilmesiydi.
Türkiye kamuoyu için en küçük olaylarda bile 'kelepçeyi basan', hatta geçtiğimiz yıllarda çocuk suçlulara da kelepçe takmayı talep eden polisin bu tavrı, her anlamda manidardı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2006'da yayınladığı rapora göre polisler 'pasifize' olmuştu, bu da suçluların işine yarıyordu. Sıralanan bir dizi talebin içinde en dikkat çekicisi ise şuydu: "Zanlılara kelepçe takılması hiçbir şarta bağlanmasın. Çocuklara kelepçe ve zincir takma yasağı kaldırılsın." Çocuklarla bile başa çıkmayacağını düşünen bir kurumun, görev dışı bir saatte silahını kullanmakta hiçbir sakınca görmeyen bir mensubuna dair yaptığı açıklama ise çifte standardı resmi olarak da beyan ediyordu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada olay, 'polis memurunun silahının patlaması' olarak nitelendiriliyordu. Açıklamada son günlerde basında polise yönelik objektif olmayan haksız, yalan, yanlış ve hakarete varan, muhabirlerin şahsi değerlendirmelerine bağlı olarak haber adı altında polisi yıpratıcı haberlere dikkat çekiliyordu.
YASALAR NE DİYOR? 'Güvenlik ve emniyet aracı' olarak tanımlanan kelepçeyi kullanma yetkisi yasa ve yönetmeliklerde açık bir şekilde tanımlanmış. CMK'nın 93. Maddesi'ne göre yakalanan ya da bir yere nakledilen kişilere kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı halinde kelepçe takılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün B.05.1.EGM.0.11.01.04. 62183- 155 sayılı genelgesine göre ise, kolluk kuvveti gerek yakalama görevini yerine getirirken gerekse yakalanan şahsın sevkinde kişi ve çevre güvenliği ve suçun önlenmesi için tedbirli ve ihtiyatlı davranmak için ve ihtiyaç halinde kelepçe kullanmak zorundadır. Ancak, bu görevin yerine getirilmesinde de birtakım esas ve usullere uyulması gerekmektedir. Yönetmeliğin yedinci maddesi yakalanan şahsın direnmesi, saldırgan tutum sergilemesi, kaçmaya yeltenmesi, göreve mukavemette bulunması, suç delillerini bozma veya yok etme ihtimalinin bulunması hallerinde ve suçun devamının önlenmesi amacıyla kelepçe kullanılmasını hükme bağlamış. Yasa ve yönetmelikler tarafından bu kadar net tanımlanan kelepçe takma konusunda, polisin takdir hakkını kullandığını görmek mümkün. Fatih Cem İnci'yi sokak ortasında güpegündüz öldüren, arkadaşını rehin alan ve etraftakilerin ambulans çağırmasını önlemek için silahını doğrultan polis memuru Mustafa Atasoy'un başkalarının 'hayati ve bedeni bütünlüğü için tehlike arz etmediğini' öne sürüyor. Hatta yönetmeliğe de aykırı bir şekilde Atasoy'un 'suç delillerini bozma ya da yok etme ihtimalinin' olmadığını iddia ediyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü olayın akabinde yaptığı ve polis memurunun açık adını anmaktan kaçınan açıklamada kelepçe takılmaması ve cezaevine uğurlanma törenini şöyle savunuyordu: "M.A memur olduğundan ve kaçma şüphesi bulunmadığından kelepçe takılmamış, arkadaşları tarafından sarılarak cezaevine uğurlanmasının arkadaş dayanışması olarak değerlendirilmesi gerekir." Cinayetten iki gün sonra yapılan açıklama polisin de insan olduğu hatırlatılarak ve işlediği suçu görmezden gelircesine şu cümle ile sonlandırılıyordu: "Kusuru var ise adli-idari sistem içerisinde soruşturularak, adalete tevdi edilmekte ve yargının vereceği kararı beklemek gerekmektedir."
HERKESE EŞİT MUAMELE Av. Ergin Cinmen, Fatih Cem İnci'nin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan cinayette, suçun ağırlığı gözetilerek zanlının kaçacağının varsayılması gerektiği görüşünde. Cinmen, "Kelepçe uygulamasında, herhangi bir vatandaşa ne yapılıyorsa polislere de öyle davranılmalı," diyor. Ancak bu durumda eşitsizliklerin önüne geçilebileceğini vurgulayan Cinmen, gözetim altına alınırken zanlılara kelepçe takmanın şart olmadığını, ancak işlediği suçun mahiyeti göz önüne alınarak bunun zorunlu olup, olmadığına karar verilebileceğini söylüyor. İnci cinayetinde polis memuru Mustafa Atasoy'un kaçacağı varsayıldığı için tutuklandığını belirten Cinmen, bu durumda kelepçe takılmasının da yasalara uygun olacağını dile getiriyor. Umut Vakfı yönetim kurulu üyesi Psikiyatr Ayhan Akcan da, İnci cinayetinde öncelikle bir polisin 'sivil' olarak, yani görevde değilken devletin kendisine verdiği silahla birini öldürmesinin altını çiziyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün bildirisinde polisler arası dayanışmanın haklı olmayan halinin 'Peki yaşam hakkımız ne olacak?' sorusunu kolaylıkla akla getirdiğini söyleyen Akcan, "Demek ki 'memur' ve 'kaçma şüphesi olmayan' kişiler bir insanı öldürerek suç işleyince, onlara kelepçe takılmıyor," diyor. Polisin temel görevinin can ve mal güvenliğimizi korumak olduğunu belirten Akcan, zanlı polis Atasoy'un işinin gerektirdiğinin tam aksine davranarak bir insanı öldürdüğünü, bu yüzden 'polis' olarak değil, 'suç işlemiş bir polis' olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yaptığı açıklamanın toplumda polise güvensizliği artıracağını anımsatıyor.