kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Ağustos 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

AKP ve cehennem senaryosu-2

AKP hakkında AYM tarafından verilen kararı tahlil ederken göz önünde bulundurulması gereken bazı noktalara pazartesi günkü yazımda değinmiştim. O yazıda AKP-Uluslararası İlişkiler-ABD dengesi üstünde durmuştum. Şimdi bu karar sonrasındaki parti içi dengeleri ve AKP'nin yakın dönem pozisyonlarını ele almak istiyorum.
1. Bunların en önemlisi Çukurambar'da Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın maalesef gizli buluşması geliyor. (Umarız bu görüşmede yer aldığı öne sürülen AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın mevcudiyetini yalanlamasına itibar ediyor ve bunun zamanla da doğrulanmasını diliyorum. Aksi halde durum çok vahim demektir.) Böyle bir buluşma parti içi dengeler bakımından çok önemlidir. Çünkü öteden beri benim kişisel olarak savunduğum bir görüşe göre AKP'nin önce meydana çıkmasında sonra sürdürdüğü politikalarda, genellikle öyle algılanmasa bile, Tayyip Erdoğan çok daha uzlaşmacı, Abdullah Gül daha kararlı bir kişilik sergilemiştir.
2002 seçimlerinden önceki Dolmabahçe görüşmesi gene kanımca bu esnek ve uzlaşmacı yapının bir manevrasıydı. Erdoğan orada devlet/sistemAKP uzlaşması için gerekli olduğuna inandığı adımları attı. Fakat bunları Gül'e kabul ettirmedi. Daha açıkçası Gül'ün Cumhurbaşkanlığını engelleyemedi. Oysa kendisi de sistemle zıtlaşmamak uğruna ve tabanını elinde tutmak maksadıyla aday olmamıştı . O dönemde yaptığım birçok yorumda bu durumun parti bünyesindeki ve partinin sınıfsal ilişkilerindeki düzenlenişten kaynaklandığını öne sürmüştüm. Eğer Gül değil bir üçüncü kişi seçilirse parti bölünür demiştim. Şimdi bu karar ve ondan hemen önce Erdoğan'ın gerek Başbuğ, gerekse Gül'le buluşması bu bakış açısından ele alınmalıdır. Yani, parti içi dengeleri yeniden kurmak ya da sarsmamak.
2. Niye böyledir? Çünkü bu kararın AKP'yi rencide eden bir yanı olmuştur. AKP bu kararla birlikte sistemle uzlaşma ve sistem tarafından denetlenme konumunu kabul etmiştir. Bu, Erdoğan'ın tercihidir. Fakat Erdoğan'ın bu tercihle birlikte bu aşamada yanlış yaptığı söylenemez. Tam tersine Erdoğan bu dönemde partinin kapatılmamasını sağlayarak büyük bir başarı kazanmıştır.
Bu hamlesiyle Erdoğan yakın tarihte Süleyman Demirel'in ustalıkla uyguladığı taktik politikacı kimliğine sahip olduğunu göstermiştir. Demirel'in 12 Mart'ta partiyi (parlamentoyu) kapanmaktan korumak için istifa ederek sistemin dediğini yapması bakımından gösterdiği esnekliği şimdi Erdoğan uygulamaktadır. Kısa vadede bu önemli bir sonuçtur. Fakat Demirel 12 Mart sonrasında sistemle uzlaşma yönündeki politikasını sürdürerek mağlup olmuştur.
İşte Gül (o arada Bülent Arınç) ve temsil ettiği kanatlarla Erdoğan arasında bundan sonrasına dönük bir çekişmeden, bir zıtlaşmadan, bir gerilimden bu aşamada ve bu çerçeve içinde söz edilebilir. Bu, AKP'nin sistem partisi olmakla olmamak arasında vereceği bir karar ve sürdüreceği bir denge politikasıdır. Erdoğan bu noktada kuvvetli bir hamle yapmış ve ilave kuvvet kazanmıştır. AKP bu metotla önündeki darboğazı aşmıştır ve bu şekilde devam ederse bundan sonra daha net çizgilerle çizilmiş bir merkez partisi olacaktır. Bu Gül ve Arınç ikilisinin partide aşılmasıyla ilgili bir gelişme olacaktır.
Bu olur mu, olursa nasıl olur ve AKP'ye ne kazandırır, ne kaybettirir sorusunun cevabını Erdoğan'ın taktik politikacı olmaktan stratejik politikacı olmaya geçip geçememesi tayin edecektir.
Not: Pazartesi günkü yazımda Dolmabahçe görüşmelerine Yaşar Büyükanıt'ın KKK olarak katıldığını yazmışım. Sn. Büyükanıt o sırada Genelkurmay Başkanı idi. Kendisinden ve okurlarımdan özür dilerim.