Toplumsal evrim ve
toplumsal önderlik düşüncesini kendisine eksen alan
Jön Türkler'in ve onların politik pratiğini sağlayan
İttihat ve Terakki'nin karmaşık gerçekliğini anlamadan
1923'te kurulan
Cumhuriyet'in gerçekliğini anlamak olanaksızdır. Bütün iddialara rağmen Cumhuriyet yönetiminin İ-T'nin ve Jön Türk düşüncesinin zaman içinde gelişmiş ve radikalleşmiş bir uzantısı olduğu kesindir. Radikalleşme, Jön Türkler'in
meşruti monarşi rejim tercihine rağmen Kemalistlerin
Cumhuriyet seçiminde ortaya çıkar. Buna mukabil,
Cumhuriyet reformlarının kökleri İ-T döneminde yatar. Bu kadın hakları için de, laiklik için de, alfabe değişikliği için de geçerlidir. Ne var ki, İ-T'nin 'yumuşak' yaklaşımına karşın Kemalizm bütün bu dönüşümleri
İskender'in kılıcı mantığıyla halletmiştir.
Osmanlılıktan geç milliyetçiliğe Bu muhakemeyi somutlaştırmak için çarşamba günkü yazımda değindiğim '
kurucu zihniyet' özelliklerine bir başkasını ekleyeyim: Jön Türkler'in de İ-T'nin de 1912'ye kadar sürdürdüğü ana düşünce
Osmanlılık olmuştur. Onların nispeten tutuculuğunu sağlayan da budur.
Bunu bir anlamda
sistemin sürekliliği içinde değişim diye nitelendirmek mümkündür. Ne var ki, 1912 sonrasında Jön Türk düşüncesinin ne kadar başlangıç ilkelerine uygun olarak götürüldüğü konusu kuşkuludur. Çünkü, o tarihten başlayarak
Türk Ocakları aracılığıyla çok geç bir
milliyetçilik keşfedilmiş ve İ-T bu defa bu ideolojinin temellendirilmesi için gayret sarfeden bir siyasal örgüte dönüşmüştür. Cumhuriyetçilerin yani Kemalistlerin başlangıç noktasını da işte bu milliyetçilik, ulus devlet, üniter devlet düşüncesi ve onun sertliği meydana getirir.
Fransız Devrimi ve Jönler Bunları belirtmekten amacım 2. Meşrutiyet gerçeğini yerli yerine oturtmaktı. O çaba içinde göze çarpması gereken asıl unsura ise şu ana kadar değinmedim:
Jön Türkler'in ve İ-T'nin dayandığı siyasal ilkeler. Gene Cumhuriyet döneminde de aynen sürdürülen bu ilkeler
Fransız Devrimi'nin ortaya attığı
özgürlük-eşitlik-kardeşlik ilkelerinin
hürriyet-müsavat-uhuvvet şeklindeki tercümesine bakarak anlaşılabilir. Jön Türkler bu üçlemeye
adalet kavramını eklemiştir. Dolayısıyla gerek Jön Türk devrimi gerekse Kemalist devrim Fransız Devrimi doğrultusunda ortaya çıkmıştır. 1905 Rus ve 1906 İran devrimlerinden etkilenmesi de bu yöndedir. Zaten 1908'den başlayarak da bu defa 1917'de gerçekleşecek Rus Devrimi Jön Türk devriminden etkilenecektir. (Bu karşılıklı etkilenmeler konusu yeterince incelenmemiştir. Ama
Keiser'in
Türklüğe İhtida (İletişim Yayınları) adıyla çevrilen kitabıyla
Nader Sohrabi'nin henüz yayınlanmamış İngilizce doktora tezinde önemli bilgiler mevcuttur.)
Uzun modernleşmenin sonu Jön Türk devrimi
III. Selim'le (1789'da tahta geçmişti) başlayan,
II. Mahmut'la devam eden OsmanlıTürk modernleşmesinin
politik düzeyde Kemalist Cumhuriyetle sürecek atılımıdır. Bu bir anlamda Osmanlı toplumunun 19. yüzyılda 'çağdaşlaşması' anlamına da gelir.
Buradaki çağdaşlaşma hem 19. yüzyıl düşüncesinin aktarılmasını hem de Batılılaşmayı işaret eder. Bu, şimdi çok tekrarladığımız gibi, hem
ordu-aydınlar-bürokrasiden oluşan
Tarihsel Blok eliyle gerçekleştirilmiş hem de
toplum mühendisliği anlayışı içinde oluşturulmuş yukarıdan inme bir toplum dönüşümü modelidir.
2. Meşrutiyet tarihin doğru yönünde yer alıyordu. Fakat daha sonra İT 'korkunç' hatalar yaparak onun liberal bir yönde gelişmesini engelledi. Diktatorya, Ermeni kıyımı, muhalefetin 'kan ve demir'le susturulması, komitacılık bu hatalar arasındaydı. Gene de bu olaylarla 2. Meşrtiyet'in kendisi arasında bir fark olduğu kanısındayım.
Fakat ne yazık ki, tarih 2. Meşrutiyet değil İ-T politikaları üstünden gelişti ve bu nedenle bana göre bu dönem
Tunaya'nın dediği gibi bir
laboratuvar değil bir
genetik koddur.
Yayın tarihi: 25 Temmuz 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/25//haber,895920758F4F4680B0676DC3262BCAB9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.