kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bu bir sigara yazısıdır

Yıllar önce bir gün yurtdışında bir kentte bulunuyordum. Yanımda da içtiği sigaraları, şarapları filan anlattığı entipüften şeyler yazan ebleh bir şair ve denemeci vardı. Tam o sıralarda Fransa'da sigara içilen yerlerle içilmeyenlerin bir paravanayla ayrılması istenmişti. Kanunun yürürlüğe girdiği gün ikimiz de merakla Paris'te verilen tepkinin ne olduğunu izlemiştik. Fransızlar yasamasa dinlememiş bildiklerini okumuş o malum edalarıyla "ben sigara içiyorum" dercesine, değnek gibi dimdik durup sigaralarını fosurdatmaya devam etmişti.
Geçen yıl bir kış günü gene Paris'teydim. Bir kahvenin kapalı mekanında oturuyordum ki, ansızın yanımdaki kişiye "Şuraya bak, sigara içen yok" dedim. Sigara içme ukalalığındaki süngüleri epey düşmüş Fransızlar tellendirmeyi azalttıkça azaltmıştı. Bense o sırada elimde sönmüş bir puroyu tutuyordum. Bir süre yakıp yakmamakta tereddüt etmiştim.

'Smirt' edenlerden misiniz?
Bu sigara içme işi bitmez tükenmez bir meseledir. Gazetelerde okuyorum, işyerleri iki sigaradan fazlası için mola verilmesine karşı çıkıyormuş. Amerika'ya gidip gelenlerin gözüne muhakkak çarpmıştır, kapı önlerinde sigara içenler. Onlara kaç sigara için izin verildiğini doğrusu bilmiyorum. Ama insan garip bir yaratık. "Mihneti kendisine zevk etmede" gerçekten mahir. Karda kışta veya cehennem sıcağında kapı önlerinde titreşerek sigara içen kadınlar erkekler bu "durumdan da vazife çıkararak" birbirleriyle flört etmeye başlayınca İngilizce hemen bir sözcük uydurdu: smirt. Bu, sigara içmek anlamına gelen "smoke" ile "flirt" sözcüklerinin birleşmesinden doğmuş bir "neoloji".

Sigarayı kısıtlayalım mı?
Bence sormak bile saçma. Her ne kadar Türkçe adını şimdi hatırlayamadığım "Je fumes, et alors?" (Evet tüttürüyorum, ne olmuş?) kitabını ve daha nicelerini hayatında bir tek sigara içmemiş birisi olarak büyük bir zevkle okumuş olsam ve her türden "mükeyyifata" karşı bir anlayış beslesem de evet, sigaraya bir kısıtlama getirilmesi şart.
O kısıtlama da gene klasik hukukhak ilişkisinin ötesinde değil. Beni rahatsız etmiyorsa ne yaparsa yapsın. Fakat işin içine devlet-beden-koruma mantığı girince işin rengi değişiyor. Sigorta şirketleri sigaranın doğurduğu hastalıkları ve onların tedavisine harcadıkları parayı, nüfusun yaşlanmasını düşünüp sigarayı, "devlet yurttaşın sağlığını korumakla mükelleftir" ilkesinden hareket edip yasaklatıyor.
Bu da doğru olabilir ama bir gece boyunca yaptığım Ankara-İstanbul otobüs yolculuğunda yanımdaki adamın birbirine ekleyerek içtiği sigaraları ve püskürttüğü dumanı düşününce "sigara başkasının bulunduğu yerde içilmemelidir" demekten kendimi alamıyorum. Kaldı ki, hemen öngörümü de belirteyim: on yıl içinde tütün dediğimiz nesne bugün esrarın gördüğü muameleyi görecek.

Puro sigara değildir
Bu söylediklerim bekarboşanma mantığıyla değerlendirilmesin. 1984'ten beri dergisi, kitabı, kavı, kutusu, kesicisi, muhafazası ile kendimce çok iyi bir puro içicisiydim. Son iki yıldır zihnimdeki puro içmek düşüncesi bana ne kadar zevk verirse versin eskisi gibi içemiyorum. O nedenle Ergun Babahan'a imrendikçe imreniyorum. Akşamları puro içmeyi neredeyse hepten terk ettim. Öğleden sonraları da binde bir yakıyorum. Bir puro tutuşturmakla insanın nasıl bir başka boyuta geçtiğini çok iyi biliyorum. Onun verdiği zevki hala sonuna kadar yaşıyorum. Ama gene de sigarayla puro arasında bile önemli bir fark olduğunu düşünüyorum. Çünkü galiba bir süre sonra sigara sizi içmeye başlıyor. Oysa puroda her zaman bir kontrol mümkün. Dolayısıyla "sigara içmek" "tütün kullanmak"tan bile farklı bir eylem.
Bir gün Şakir Eczacıbaşı'yla yan yana duruyorduk bir fuayede. Birisi yaktığı sigaraya takılınca üstat epey bir tepki göstermişti. Kaptırmış yazıyordum ki onu hatırladım.
İsterseniz ben de bu yazıyı yazmamış olayım.