Anayasa mahkemesi tarafından alınan AKP'ye dönük karar partiyi kapatmama bakımından doğrudur. Bununla birlikte birçok sakıncayı beraberinde getirmiştir. Sakıncaların başında kararın bizatihi kendisi vardır. Onu ve diğer koşulları teker teker ele alalım.
1. Karar öncelikle
Türkiye'de
sistemle siyaset arasındaki derin çelişkiyi bir kez daha ortaya koymuştur. Bu çelişki bugünkü koşullar ve anlayış içinde aşılacak, kapanacak gibi durmamaktadır. 11 üyenin 10'u, 6 yıldır görevde bulunan iktidar partisini "laiklik karşıtı hareketlerin odağı" olarak nitelendirmiştir. Onu töhmet altına almıştır.
Bu sübjektif bir atıf değildir. Bir yüksek mahkeme hükmüdür. Buna mukabil Başbakan yaptığı ilk konuşmada kendi açısından ve pozisyonu bakımından çok haklı olarak bu hükmü yok saymış, reddetmiş ve antilaik bir tutum içinde olmadıklarını dile getirmiştir. Bu durumda mahkeme hükmünün anlamı nedir? Bir mahkeme hükmünün fiziki anlamı müeyyidedir.
Anayasa Mahkemesi'nin hükmüne karşı getirdiği müeyyide orantısızdır.
Çünkü ortada siyasi bir değerlendirme bulunmaktadır. Dolayısıyla müeyyidenin de siyasi olması gerekirdi.
Kaldı ki, hüküm çok ağırdır. Türkiye'nin son altı yılını damgalamıştır. Geleceğini de, AKP devam edeceğine göre ipotek altına almıştır . Bugünkü durumda hükmün takipçisi kim olacaktır? Bu meçhul olduğu kadar siyasi bir duruma dışarıdan müdahalenin işlevsizliğini ortaya koyma bakımından çok çarpıcıdır.
2. Ortada karar açısından da bir çarpıklık olduğu düşünülebilir.
11 üyeden 10'unun kabul ettiği böyle bir "suç" karşısında ya AKP kapatılmalıydı ya da Başsavcı'nın talebi iş bu noktaya getirilmeksizin Osman Can'ın raporu yönünde reddedilmeliydi. Bugün verilen karar siyaseti bir kere daha dar bir alana hapsetmiştir. Elbette gerekçeli karar açıklandığında işin ayrıntılarını daha iyi anlayacağız fakat bu haliyle kararın çözümlerin en kötüsü olan şişkebap mantığıyla verildiği anlaşılmaktadır. Yarın seçime gidilse ve AKP başarısını tekrarlasa bu, halkın laiklik karşıtı hareketleri desteklediği anlamına mı gelecektir?
3.
Bu kararla ordu-yargı bloku büyük bir darbe almıştır.
Türkiye'de yeni bir dönem başlamaktadır.
Gerek karar gerekse karardan sonrası Ergenekon davasıyla iç içe geçmiştir ve geçecektir. Söz konusu durum Türkiye'nin normalleşmesi bakımından dikkate alınmayı gerektiriyor. Türkiye çok uzun bir aradan sonra siyasetin üstündeki vesayeti gerek askeri gayri nizami hareketlere müdahale edip üstlerine giderek gerekse yargıdan çıkan şu son kapatmama kararıyla aşma yolunda önemli bir ilerleme sağlamıştır.
4. Böyle bir sonuç ne getirir, diye sorulursa, bundan sonrası umuda yönelik daha soyut bir beklenti olacaktır, denebilir.
Vesayet arayışı içinde olanların ve o yapının bir parçası olanların bu kararla tatmin olmayacağı ve siyasal alanı daraltmak için yeniden bazı girişimlerde bulunacağı kesindir. Tam bu noktada özellikle AKP'nin yeni bir yaklaşım geliştirmesi kaçınılmazdır. Nedeni şudur.
Çok uzun bir süredir bu köşede yazıldığı gibi
Türkiye'de çok geniş bir kitlede laikliğin geleceğine matuf bir endişe vardır. Mahkeme kararı bunu pekiştirmiş, daha da katılaştırmıştır. Bu durumda AKP'nin bu endişeyi gidermesi artık ertelenemez bir zarurete dönüşmüştür. Bunun yolu meçhul değildir. Sadece yeni bir siyaset anlayışı gerektirmektedir .
Karar neresinden baksak orasından ele alınmayı ve uzun uzun tartışmayı gerektiren bir özellik taşıyor. Biz de öyle yaparız.
Yayın tarihi: 1 Ağustos 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/01//haber,43DA578188974F72ACA91369EF91E27F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.