Ekonomi ve siyaset sahnesinde 21. yüzyıla şekil vereceği konuşulan Çin, Olimpiyatlar sayesinde dünyanın ilgi odağı oldu. Bu kapalı kutuyu anlamak ise Batılılar için hiç de kolay değil.....
Çinlilerin en sevdiği spor: Mağduriyet Çin Halk Cumhuriyeti, Olimpiyatlar kadar pek çok soruna da ev sahipliği yapıyor. Tibet, Tayvan ve Hong Kong'la yaşanan politik sorunlar da dünya kamuoyu tarafından dikkatle izleniyor. Hele bir de Burma, Sudan, Zimbabve ve İran'la işbirliği yapıp özellikle de bu ülkelerden petrol alınca Çin, pek çok kişi tarafından dünyanın 'haydut devletleri'yle iş yapan korkutucu bir güç olarak görülür oldu. İşte Pekin'deki Olimpiyat Oyunları, bu tür endişelerin dile getirileceği büyük bir protesto alanı olarak görülüyor.
*2008 PEKİN OLİMPİYATLARI HAZIRLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ...MAĞDURİYET ISRARI
Protesto gösterilerinin ise göstericilerin karşı çıktığı milliyetçi duyguları kabartıp baskı yanlısı toplulukları sokaklara dökebileceği söyleniyor. 1989'da Tiananmen gösterilerinden bu yana geçen neredeyse 20 senede Çin Komünist Partisi kendisine muhalefet edenleri cezasız bırakmayacağını her fırsatta gösterdi. Peki Çin'in bu tür konulardaki endişelerinin, korkularının kaynağı ne? Orville Schell,
New York Review of Books dergisinde çıkan ve geçen hafta
Newsweek'de yeniden yayımlanan yazısında, modern Çinli kimliğinin arkasında ülkenin yaşadığı aşağılanmaların büyük bir yeri olduğunu söylüyor. Rus romancı Fyodor Dostoyevski'nin aşağılanmaktan zevk alan, bir nevi mazoşizmle Batılıların aşağılamalarına maruz kalan kahramanları gibi Çinliler de, Schell'e göre, 19. yüzyıldan bu yana yaşadıkları siyasi ve ekonomik aşağılanmalar üzerinden şu anki kimliklerini oluşturdular. Çinli göçmenlerin Amerika'da gördükleri kötü muamelenin yanına bir de Japonya'nın çok başarılı sanayileşme hamlesi eklenince, Çinliler kendilerini geride bırakılmış hissettiler. Çinlilerin zihninde aşağılık kompleksi 20. yüzyılın başlarında kolektif bilincin parçası haline geldi. 1919 yılında imzalanan Versay Anlaşması'ndan sonra 'asla yaşadığımız ulusal aşağılanmayı unutmayın' anlamına gelen 'wuwang guochi', Çin'de bir deyim haline geldi. Ülkenin yaşadığı haksızlıkları kabul etmeyenlere, Çin'in mağduriyetini kabul etmeyenlere vatan haini, alçak muamelesi yapıldı.
HAKSIZIZ HAKSIZ
Tarihçi Paul Cohen'e göre ise, ülkenin geçmişte yaşadığı acılar günümüzün politik, ideolojik, retoriksel ve duygusal gereksinimlerini karşılayacak aygıtlara dönüştürüldü. Ülke bir haksızlığa uğramıştı, şimdi bu haksızlık dolayısıyla her şeyi yapma hakkına da sahipti. Chiang Kai-shek, 1947 tarihli
Çin'in Kaderi kitabında şöyle yazmıştı: "Son yüzyılda bu ülkenin bütün yurttaşları yabancılara tanınan ayrıcalıklar ve onların Çin'de sahip olduğu haklar dolayısıyla koro halinde yaşadıkları ulusal aşağılanmanın yok edilmesini istediler." Kitabın yayımlanmasından iki yıl sonra Mao Zedung, Çin Halk Cumhuriyeti'ni kurduğunda, ülkenin yeni lideri "Artık aşağılanmayan bir ulus olacağız," diyordu. Yaşadıkları mağduriyet hissi sayesinde tarihçi Peter Hays Gries'a göre Çinli liderler, geçmiş acılarından ahlaki bir mağrurluğa ulaştılar. Özellikle de 1960'lı yıllarda Batılı olmayan ülkeler "Emperyalizmin en çok ezdiği ülke biziz" yarışına girdiklerinde bu, zirveye çıktı. En çok mağdur olan, en devrimci olma hakkına kavuşuyordu.
Newsweek'te çıkan yazısında Orville Schell bu aşağılanma kültürünün günümüze dek devam ettiğini söylüyor. 2001 yılında Ulusal Halk Kongresi bir yasa çıkardı, buna göre Çin'de Ulusal Aşağılanma Günü'nün kutlanması için hazırlıklara bir an önce başlanacaktı. Ancak hangi günün Ulusal Aşağılanma Günü olacağı konusunda her kafadan bir ses çıktı, sonuçta yasa iptal edildi.
ÖFKELİ GENÇ ÇİNLİLER
Son 100 yılda Çin'in kültürüne ve tarihine pek çok saldırı oldu. 20. yüzyılın başında Çinli reformcular geleneksel Konfüçyüs kültürünü baskı altına aldı; ne de olsa Çinlilerin Batı'daki gelişmelerin dışında kalmalarının sebebinin geleneksel kültürleri olduğu görüşündeydiler. 1930'lu ve 40'lı yıllarda bu defa Çinli milliyetçiler saldırıların hedefi oldu. Chiang Kai-shek ve onun Vladimir Nabokov'un bir dönem ders verdiği ünlü Amerikan okulu Wellesley'de eğitim gören Hıristiyan eşi, çok fazla Batılılaşmış oldukları için eleştiriliyordu. Komünistlerin 30 yıl boyunca Çin'de yaratmaya çalıştıkları yeni devrimci kimlik ise Deng Xiaoping tarafından yıkılmaya çalışılacak, bu defa da başarısızlıkların hesabı komünizme kesilecekti. Sürekli olarak kimliklerini yeniden icat etmeye çalışan Çinliler, politik ve kültürel açıdan yönlerini şaşırdı. Çin konusunda yapılan eleştirilerde ve bütün bir kültürü karikatürleştirme çabalarında ise bu göz ardı ediliyor. Batı'da bir dönem Çinliler çekik gözlü, geri kalmış, sarı derili tuhaf mahluklardı. Mao Zedung'un ABD ve Avrupa'yı korkutan devriminden sonra ise Çinliler gaddar komünistler olarak görülmeye başlandı. Şimdi ise Çinliler iyi ve dindar Tibetlilere eziyet eden ateistler olarak Hollywood ünlülerinden muhafazakâr Hıristiyan liderlere herkes tarafından eleştiriliyor. Çin yönetimi de eleştirileri haklı çıkarak otoriter bir söylemle, örneğin Dalai Lama hakkında "İnsan yüzlü bir canavardır o, yüreği ise bir hayvana aittir," diyebiliyor. Çin hakkında dikkat çeken bir başka ilginç fenomen ise BBC ve CNN gibi Batılı yayın kuruluşlarının internet sayfalarını mesaj yağmuruna tutan öfkeli ve genç Çinlilerin Mao sonrası dönemde hayata gelmiş oluşları. Ancak iyi eğitim görmüş ve ekonomik atılım yapmış bir kültürde büyümüş olmaları onların da mağdurluk zihniyetine sahip olmalarına engel olmuyor. Hatta genç Çinlilerin bir önceki kuşaktan çok daha milliyetçi olduğu da söylenebilir. Çin, dışarıdan bakıldığında tarihi boyunca hiçbir zaman Batı'ya bu kadar yakın görünmemişti. Pekin'e gelenler Norman Foster'ın tasarladığı havaalanını görünce büyüleniyor. Pekin'deki Olimpiyat Parkı da Herzog & de Meuron tarafından tasarlanmış stadyumu ve transparan Ulusal Yüzme Merkezi'yle nefes kesici. 1970'lerde Kültür Devrimi'yle oluşturulmuş Sovyet tarzı apartmanların oluşturduğu puslu manzaralar bugün artık yok. Sırf Çinli liderler öyle diyor diye elbette ülkeye yöneltilen eleştiriler göz ardı edilemez, ancak bir yandan da yabancıların bu çok karmaşık kültürü anlamadan eleştirmeleri de Schell'e göre çok rahatsız edici. Kendi geçmişinden ne kadar uzaklaşmış da olsa, Çin halkı hâlâ yaşadıkları olaylara geçmiştekine benzeyen şekillerde tepki veriyor. Kendini yeniden tanımlamayı isteyen Çinlilere laf sokmak kadar onları anlamaya çalışmak için de cuma günü başlayan Olimpiyat Oyunları iyi bir fırsat.