kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Fethi Naci ve eleştiri

Ben Attila İlhan ekolünden olduğum için Fethi Naci'nin adını daha çok onunla birlikteyken anıyordum. 1975'te İlhan'ı tanıdığımda Naci'nin ilk kitabı 20 yıl önce yayınlanmıştı, İnsan Tükenmez. Sadece onu değil dergilerdeki yazılarını da okumuştum. Arada bir süre Fethi Naci edebiyat eleştirmenliğine ara vermiş, yayıncılıkla uğraşmıştı. O sıralar ise çıkmaya başlayan Politika gazetesinde haftada bir güzel yazılar yazıyordu. Ben de edebiyata eleştirmen olarak girince ister istemez Fethi Naci'yle yollarımız kesişti.
Kesişti dediğim yaptığımız iş bakımındandır. Yoksa kendisini bir kez Gazeteciler Cemiyeti'nde ayak üstü gördüm. Bir de bu ilk karşılaşmadan epey bir süre sonra yakın dostu İdris Küçükömer için düzenlenen bir toplantıda yan yana geldik. Tanıştığımızı unutmaması hafızası güçlü insanları sevdiğimden hoşuma gitmişti. Onun dışında ne kişisel ne de edebi bir etkileşimimiz oldu. Doğrusu ben onun yazdığı edebiyat eleştirisine de biraz uzak duruyordum.
Hakkında yazılanlar Fethi Naci'nin edebiyat eleştirisi içindeki yerini saptadı. Genel olarak doğru şeyler söylendi. Zaten söylenecek fazla bir şey de yok. Çünkü, bizde edebiyat eleştirisi birkaç isim etrafında gelişmiştir. O nedenle Fethi Naci, edebiyat dünyasında bugün hala etkili olan Nurullah Ataç'tan sonra en etkili eleştirmen kabul ediliyor.
Gerçekten öyle midir diye sorulursa benim yanıtım da "Evet" olur. Fakat bu yanıt o eleştiri anlayışını ayrıca eleştirmemi engellemez. Çünkü, Ataç, boydan boya öznel bir eleştirmendi. Kuramsal bir dayanağı yoktu. Belli bazı zihinsel kabullerden hareket eden bir düşünce adamıydı. Eleştirmenliğiyle edebiyat dünyasında bazı ekolleri doğurtmuştur ve bu çok önemlidir. Fakat Ataç'ın bugün de anılmasına yol açan görüşleri onun deneme yazarlığından kaynaklanır.
Fethi Naci ona nazaran daha kuramsal bir noktada duruyordu. Marksizmle tanışmıştı, onun estetik görüşlerini bir ölçüde biliyordu. Fakat edebiyat eleştirmeni olarak Naci'nin kuram temelli bir yöntem geliştirdiğini söylemek olanaksız. O da Ataç gibi "kitap tanıtma" ile eleştiri arasında bir yerde geziniyordu. Nitekim Sait Faik, Yaşar Kemal, Reşat Nuri hakkında yazdığı kitaplar bile o yazarların farklı kitapları hakkında önceden yazdığı kısa yazılardan hareketle oluşturulmuştur. Yoksa kuramsal, çözümlemeci incelemeler değildir. Fakat gerek Ataç'ın gerekse Fethi Naci'nin eleştiriye getirdiği daha önemli bir katkı vardır ki, ben onu edebiyat lezzeti diye nitelendiriyorum. Ataç da Naci de okuyanda üstüne yazdıkları kitabı okumak heyecanı oluştururdu. Onları daha "popüler" yapan buydu. Bu edebiyat için hayati derecede önemlidir. Gene bu nedenle her iki eleştirmen de ömürlerinin önemli bir bölümünü edebiyata hasretti.
Ataç'ın şiir ağırlıklı eleştirmenliğine karşılık Fethi Naci romanda karar kılmıştı. Bugün onun çok anılan 100 Yılın 100 Romanı bir eleştiri kitabıdır. Büyük bir emektir. Ama bana kalırsa çok eksiktir. 100 yılın 100 romanının ifade ettiği anlamı kapsamaktan uzaktır. Hele 1980'lerden sonra roman genel olarak geriye çekildiğinde veya yeni bir evreye girdiğinde Fethi Naci'nin seçimleri de kararları da büsbütün tartışmalı bir hal alır. Bu onun kabahati olmaktan çok Türk edebiyatındaki eleştirel söylem eksikliğinden kaynaklanır. Her şeyi bir insan tekine taşıtmanın doğal sonucudur bu.
Şimdi yeni bir eleştirmenler kuşağı doğuyor. Bu genç insanlar henüz yetişiyorlar ve kesin olarak büyük bir kuramsal birikime sahipler. Çok daha farklı şeyler yazacaklar. Verimlerini heyecanla bekliyorum. Arkalarında Ataç'ın, Fethi Naci'nin varlığını duyacaklarına ise kuşkum yok.