Ergenekon soruşturması iddianamenin açıklanmasıyla birlikte belli bir aşamaya ulaşacak. Bu soruşturma sürecinin
Türkiye'ye öğrettiği birçok şey olmalı. Bunların başında
Türkiye'nin ve
Türkiye'deki demokrasinin askeri darbelerle olan ilişkisi geliyor. Ve öyle anlaşılıyor ki, bu defa
Türkiye'de gerçekten önemli bir adım atılmıştır.
Türkiye'de ister
rövanşist bir mantıkla diyelim, ister
hukuksal; sistem daha önce de yazdığım gibi, kendisini gerektiğinde kendisine karşı da korumaktadır.
Sistem kendisini koruyunca Burada sistem derken doğrudan doğruya
Silahlı Kuvvetler'i kastediyorum. Evet, bu kurum da kendi bünyesi dışında ortaya çıkan hareketlere karşı tavır almayı bilmektedir. Bu bakımdan kendisine ait teamüller ve hiyerarşi üslubu içinde şimdi tutuklanan emekli orgeneraller için bir dönemdeki yakın çalışma arkadaşları saygı dolu ifadelerle konuşsa da sistemin bu kişileri devre dışı bıraktığı sayısız örnekten anlaşılıyor. Ordu içindeyken darbeyi başaramayanların ordudan çıkarak darbe girişiminde bulunmasının ancak bir iç savaş koşulunda gerçekleşeceği bellidir. Buradaki iç savaş muhakemesinin yeni adı
"sivil" harekettir.
Yanlış sivillik deyince Birçok insanın kuşkusuz bir içtenlik ve duyarlılıkla katıldığı bazı örgütlerin darbe hazırlayıcılar tarafından
"sivil kalkışmanın" bir zemini olarak tasarlandığı ortada. Bu nedenle o
"gerçekten sivil" insanlar da kendilerini savunma ihtiyacı içinde. Dolayısıyla Ergenekon tartışmalarını galiba bundan sonra ikiye ayırarak ele alacağız.
Bir yanda adı şu ya da bu biçimde ulusalcılık bağlamında bu oluşumlara dahil edilenler var. Nitekim onların bazıları gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. Kendileri inandıkları bir dünya görüşü ve politik yaklaşım içinde
ulusalcı kanatta (yerden göğe kadar hakları olarak) hareket ettiler. Ediyorlar da. Onların sivilliği daha derinden sorgulanacak bir şey. Kabullerinin gerçek liberal anlamda bir sivillikle örtüşüp örtüşmediği daha derin bir kuramsal sorgulamayı gerektiriyor. Benim o konudaki görüşüm çok olumlu değildir. Ben sivilliği daha bağımsız, daha özgürlükçü ve daha az kurumsal bir kavram olarak ele alırım. Oysa o kişiler sürekli olarak militarizmle belli bir ilişki içinde bulundu.
Yarı militer sivillik Fakat bu bir yana asıl sorun mesela
ADD gibi kurumların
sivil toplum örgütleri olarak görülmesi. Bu aşamadan sonra bu hiç kabul edilemeyecek bir iddia. Bunu kanıtlayan hukuki belgeler henüz ortada somut kanıtlar olarak bulunmuyor. Ama hukuk aynı zamanda karine işidir. Hele politikayla iç içe geçmiş bir hukuk ve onun dayandığı
"yazılı olmayan kurallar" bu meseleyi daha da hassas hale getirir.
Bazı emekli komutanların bunca girişimlerinden sonra o kurumların bundan sonraki hareketlerini salt sivillik temeline oturmuş eylemler olarak görmek olanaksız. İşte bütün sorun da o!
Türkiye yıllar yılı askeri kanatlardan gelen hareketlerle onların sokakta kabarttığı eylem ve duyarlılığı sivillik olarak algıladı. Bunun en dramatik örneği (bütün şart farklarına rağmen) 27 Mayıs darbesidir. Ondan sonra gelişen "ordu millet (veya gençlik) el ele" sloganı bu oluşumun kemikleşmesinin yolunu açtı. Ordu da 1990'ların sonundan itibaren bu anlayışa geri döndü. Post modern darbe denilen şey bu anlayışın bir çeşidi, bir türü oldu. Dolayısıyla Ergenekon bu anlayışın ulaşabileceği en dramatik ve dejeneratif noktadır. Umarız bunca huzursuzluktan sonra sivil kavramını biraz daha sivil biçimde tanımlayabiliriz.
Yayın tarihi: 14 Temmuz 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/14//haber,97C8A93E8E3945AD90A67944344A86E2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.