Milli takımın kupadan elenmesi bir şey ifade etmiyor, yerde gökte hala futbolla yatıp kalkıyoruz. Futbolun teknik kısmıyla değil sosyolojik boyutuyla ilgili olduğumdan bu arada yaptığım gözlemlerden hareketle ve öteden beri bu konudaki düşüncelerimden yola çıkarak birkaç noktaya değineyim.
Herkesin futbolu kendine Her toplumun futbolu kendi kültürünün içinden oynadığı bir gerçek. Yapılan onca teknik analiz ve elbette bütün kazanma üstüne kurulu oyunlarda olduğu gibi karşılıklı mücadelenin gerektirdiği evrensel kabul görmüş taktik kalıpların uygulanması bu gerçeği ortadan kaldırmaya yetmez.
Son kertede futbolun malzemesi insan. Taktiği uygulamakla oyun içindeki davranış kalıpları birbirinden ayrı şeyler.
Buradan bakınca turnuvada Türklerin gösterdiği genel tepkiler bana çok anlamlı geliyor.
Hala modern öncesi feodal bir toplum mantığıyla hareket ettiğimiz açık. Modernlik bana göre aklın egemen olması, karar alma süreçlerinde planlama ve teknik veriden yararlanmaktır. Hatta doğrudan doğruya plan yapmaktır. Oysa iki noktada bütünüyle bu anlayışın dışında hareket ettiğimizi görmek mümkün.
Çılgın olmasak olmaz mı? Bunların ilki bir süredir devam eden ve özellikle
ulusçuluk-milliyetçilik çizgisinde gelişen bir yaklaşımın bu defa büyük bir toplumsal kabul haline getirilmesi. Kökenlerine burada girmemize gerek olmasa da son dönemde kendini gösteren bir kavram var:
"çılgın Türkler". Biraz derinlemesine bakınca bu kavramın altında kendi gerçeklerimizi itirafın yattığı görülüyor.
Tam da yukarıda söylediğim gibi,
bir işi modern bilincin gerektirdiği planlama-akıl çizgisinden çıkarıp tevekkülle başlayıp gerektirdiğinde zor kullanarak ama mutlaka istediğimiz yönde sonuçlandırmaya kadar uzanan o akıl dışı hal "çılgın Türkler" deyiminin anlamı. Nitekim, gene bu yüzden,
tesadüflerin hayatımızdaki yeri ve işlevi daha da önem kazanıyor.
Tesadüf giderek mucizeleri gerçekleştirme inancına dönüşüyor. Son dakikada tesadüfle sonuç almak hayatı kavrayışımızın özü haline geldi.
Tek adama tapınmak İkincisi, bir kere daha anladım ki, o modern öncesi toplum olmanın en önemli özelliklerinden biri
tek adam tapınmasıdır. Öyle değil mi? Fatih Terim'le toplumun ilişkisine bakınca bunun ne boyutlarda olduğu açık. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Doğrudur, o düzeyde bir çalıştırıcının hele futbol dünyasında bütün toplumlarda geçerli bir özel anlamı olacaktır. Ayrıca gene o düzeyde bir insan o noktaya tesadüflerle gelemez.
Terim kesin olarak çok üstün yetenek ve özellikleri olan birisidir. Fakat her şeyin onun etrafına inşa edilmesi anlaşılır gibi değil. Hatta son dönemde yayınlanan başyazılarda bile bu kişisel mitoloji oluşturma çabası
"modern Türk ruhu" denilerek gösteriliyor ki, bu durumun
modern değil modern öncesi olduğunu bir kez daha hatırlamak gerek.
Hele yenilmiş olmamıza rağmen tam bir muzaffer eda içinde olmamız ve özellikle bu duygunun kabartılması sonunda ortaya
kural tanımaz, bildiğini okuyan, vurdumduymaz, yarın kimsenin şikayet etmeye hakkı olmayacak bir toplum çıkarıyor.
Böylece ortaya hiç de yeni veya şaşırtıcı olmayan bir tablo çıkıyor. Sokaktaki insan ve yaşayış tarzıyla sahadaki insan ve tarzı arasında tam bir örtüşme var. O bakımdan bir başka facia olan,
"eyvah futbol bitti gene eski kısır gündemimize dönüyoruz" yakınmalarının hiç mi hiç anlamı yok.
Nedeni açık: bir ülkede futbol neyse siyaset de odur!
Yayın tarihi: 28 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/28//haber,D62A0C4F303048A5B497ECF56B67586A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.