Öyle veya böyle tarihi bir başarıya imza attığımız Avrupa Futbol Şampiyonası sonrası çocuklarımızı bağrımıza basacağız, kucaklayacağız. Sevinçlerini, üzüntülerini paylaşacağız. Onlara hissettiklerini, yaşadıklarını soracağız. Ama soramıyoruz.
Çünkü Terim'le meşgulüz. Savaşmış, gazi düşmüş
Servet'e; Ay-yıldızlı forma altında ilk dev organizasyona çıkmış
Mehmet Aurelio'ya, takımın en yenisi olmasına rağmen 40 yıllık milliler gibi oynayan
Hakan Balta'ya, giden maçları attığı gollerle döndüren
Semih'e; takımın jokeri olan
Mehmet Topal'a, futboluyla Avrupa'nın devlerini büyüleyen
Arda'ya ve diğer kahramanlara
"bugünü" soracağız.
Ama soramıyoruz. Çünkü "Terim" müsaade etmiyor! Türk futbol tarihinin en büyük başarılarından birine imza atıldığı bir turnuvanın daha doyasıya sevinci yaşanmadan, paylaşılmadan, teknik direktörün durup dururken
"milli takımdaki görevi ile ilgili şok bir açıklama" yapmasının "
gerekçesi ve faydası" ne olabilir? Veya böyle bir kararı dönüşten 10 gün sonra açıklamanın ne zararı olabilir? Hani daha İstanbul'a gelindiğinde hesaplaşacaktık?
İLK SORULAN SORU Bu kahramanlara,
"Tarihi bir zafere imza attınız, duygularınızı öğrenebilir miyiz?" diye sormak yerine,
"Fatih hoca görevini bıraktığını açıkladı, onunla ilgili ne düşünüyorsunuz?" diye sordurtan bu planın şovdan başka bir
"gerekçesi" olduğunu düşünmüyorum.
Bugün tarihi bir kupanın ardından, bu ülkenin Cumhurbaşkanına, spordan sorumlu devlet bakanına, futbolcusuna, spor yazarına, sokaktaki vatandaşına ilk olarak, "milli takımın zaferi ve futbolu" yerine Fatih Terim'le ilgili düşünceler soruluyorsa eğer; işte bu bir Terim zaferidir.
Yayın tarihi: 28 Haziran 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/28//kum.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.