Uzun kış gecelerinde evimize gelen misafirler sırtlarını duvara verirler ve öylece otururlardı. Böylece herkes birbirinin yüzüne bakarak konuşurdu. Elbette semaverden içilen 'tavşan kanı' çay, o gecenin büyük keyfiydi. Bir de tabakalar elden ele dolaştırılıp, 'kaçak tütün' diye ikram edilirdi. Sonra sigaralar törenle sarılırdı. Dahası bir taşın çeliğe vurulması ve oradan çıkan kıvılcım ile tutuşturulan kav (kuru ağaç kabuğu) üflenir, kor haline gelen o ateşle sigaralar yakılırdı. Bu töreni duman altı olmuş durumda izlerdim. İşte o uzun gecelerde salonun penceresi açılmazdı, sigaranın zararından hiç bahsedilmezdi. Bir başka tütün tutkusu ise kahvelerdeki nargilelerdi. Nargile içerken çay bardağında kahve (bunun adı süvari) içmek âdettendi. Yıllar geçti. O çocuk gözümle acıyarak baktığım, güçlükle nefes alan 'yelpik olmuş' ihtiyarlara döndüm. Yürürken yoruluyor, nefes alırken zorlanıyordum. Doktora gittim. Uzun muayenelerin sorusu kısa oldu. "Doktor," dedim, "neyim var?" Çok kısa ve net konuştu; "Akciger kanseri!" Odada buz gibi hava esti. Doktor yüzüme bakmadan beni azarladı: "Bu kadar sigara içersen olacağı budur!" Bu kez ben öfkelendim, "Sigarayı 10 yıl önce bıraktım," dedim. Doktor başını iki yana salladı, "Sigara içilen yerlere gidiyor musun?" Benim ruhumda fırtınalar kopuyor ya, "Sigara içilmeyen neresi var ki?'' dedim. Doktor bu kez bana acıyarak baktı, "Sen bir pasif içicisin. Başkalarının içtiği sigara yüzünden senin sol akciğerini kesip alacağız. Başka şansın yok." Sevgili doktorum Şükrü Dileğe biraz da sitemle, "Sigarayı 10 yıl önce bile bıraksan, faturayı şimdi ödüyorsun," dedi. Acılı bir ameliyat sonrasında sol akciğeri kaybettik. Kaldık mı tek akciğere... Kendimi bir motoru bozulmuş tek motorlu uçak gibi hissetmeye başladım. Yürüyüşlerde soluklanma ve yorulma... Nefes almada sorunlar... Ama yaşamak çok güzeldi. Tek akciğerle bile olsa... Sonrasında... Korkulan oldu. Uçağın tek motoru da hırlamaya başladı. Doğru doktora... Doktorum üzgün bir ifadeyle ve de acıyarak sordu; "Tek akciğerli olduğunu bildiğin halde niye sigaraya başladın?" "Hayır başlamadım, hiç içmedim," dedim. Durum anlaşılmıştı, bu kez de ciddi biçimde pasif içicilik kurbanıydım. Yani başkalarının keyif alarak savurduğu sigaralar yüzünden tek akciğerim kansere yakalanmıştı. Bu gerçek sonucunda isyan ettim, "Nereye gitsem herkes sigara içiyor. Ne yapayım yani, kendimi evde bir odaya mı hapsedeyim?" Sonrasında... Halen süren ve acı dolu kemoterapi günleri başlamıştı. Durum her zamankinden de ciddiydi. Bütün bunları kendime kimseye acındırmak için yazmıyorum. Bütün bunları sigara içmeyenlerin neler yaşadığının anlaşılması için yazıyorum. En büyük tehlike pasif içicilik! Şimdi gelelim tütün kolik olmama... Benim adım 'yürüyen duman'dı. Sabah gazeteye gelirken iki paket, akşam çıkarken iki paket alırdım. Ayrıca çantamda ilk yardım ilacı gibi puro ve pipo taşırdım. Dahası hafta sonları törenle nargile içerdim. Peki, nasıl mı bıraktım? Biraz komik bir hikâye... Kıbrıs'ta bir sabah, son sigaramı söndürdüğüm zaman nefes alamadığımı hissettim. Pencereyi açtım, derin bir nefes almak istedim, ama alamadım. Sanki boğuluyordum. Sigaradan ve kokusundan nefret eder hale geldim. Sabahın köründe doktorumu aradım. Doktorum bana kaç paket sigara içtiğimi sordu. "Beş paket," dedim. Cevabı, "Öyleyse geber," oldu. O gün sigarayı bıraktım. İstanbul'a döndüm. Sigarayı bıraktığım için inanılmaz saygı gördüm. Ama bu hiç de kolay olmadı. Sigara rüyalarıma girdi. Ama asıl soru şuydu; çok sevdiğim sigaradan neden ve niçin nefret etmiştim? Çok sonraları öğrendim. Sigarayı bırakmanın en etkili yolu şuymuş: Bir odaya kapanacaksın ve içebildiğin kadar içeceksin... Sonrası harika! Öyle bir an gelecek ki o odadan sigaradan nefret ederek çıkacaksın. İşte benim bilmeden yaptığım ve sigarayı bıraktığım metot bu. Tavsiye edeceğim metot da bu; son kez ve bir günlüğüne nefret edinceye kadar için. O zaman bırakırsınız!
Yayın tarihi: 25 Mayıs 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/25/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.