Bir Alman gazetecisi çıksa... Dese ki,
"Adolf Hitler ile Eva Braun aşk yaşıyorlardı" ...
Herkes güler. Kimileri de
"çüş" derler adama. Hitler'e laf ettiği için değil, ilkokul öğrencilerinin bile bildiği bu son derece sıradan gerçekten başka yazacak şey bulamadığı için.
Bir Fransız gazetecisi çıksa...
"Napoleon Josephine'i seviyordu" dese, yayına bile koymazlar,
"git dişe dokunur bir şey yaz da getir" derler.
Haaa, bakınız,
"Josephine'in minik köpeği, seviştikleri ilk gece Napoleon'un poposunu ısırmıştı" yazarsanız bu da gerçektir, ama hiçbir Fransız okuyucusu
"bu adam koskoca Napoleon'a hakaret ediyor" diye düşünmez.
Türkiye'de, en bilinen gerçekler bile bilinmez kılınmışlardır.
Yazarsanız, hem yadırgatır, hem de küfür yersiniz.
Türkiye, yalan ve kafasızlıkla yürütülmektedir.
Çünkü Türkiye hem bilmez, hem bilmek istemez, hem de bildirene kızar köpürür.
Bu kafayla da Avrupa Birliği'ne falan değil, cehennemin dibine doğru yol almaktadır.
Emre Aköz'den öğrendiğime göre Atatürk'ün bir üvey babasının ve üvey kardeşlerinin bulunduğunu, annesiyle de arasının pek iyi olmadığını yazmam, iyi niyetli okuyucularda şaşkınlık yaratmış. Oysa daha önce çok yazmıştım başka gazetelerde... Okuyucunun ahmak kesimi de Atatürk'e hakaret ettiğimi düşünüyor ve kızıyormuş...
Onlara laf anlatmak mümkün değildir. Sözüm temiz ve dürüst insanlara ve de Atatürk'e tapanlara değil, Atatürk'ü anlayanlara ve sevenleredir:
Faşistler, Atatürk'ü putlaştırmakla ona en büyük kötülüğü ettiler.
Onu
"uzaydan gelmiş insanüstü bir yaratık" olarak tanıtmaları için de en başta
"insani" yanlarını yoketmeleri gerekiyordu.
Atatürk içki içmez, üşümez, yorulmaz ve acıkmazdı. Bırakın anayı babayı, bir kız kardeşi olduğu bile unutturulmak istendi.
Silinmek, yokedilmek istenen, Atatürk'ün gençliğiyle ve özel hayatıyla birlikte, bütün bir yakın tarihimizdi aynı zamanda.
19 Mayıs 1919 günü Samsun'a gökten zembille inmişti sanki!
Peki Çanakkale'de hangi ordunun subayıydı acaba? Yoksa ayrı bir Osmanlı ordusu, bir de ondan ayrı ve bağımsız Türk ordusu mu vardı?
"Gazi Mustafa Kemal Paşa" demek bile allerji yaratıyor bazı çevrelerde... Bu ünvan, Sakarya savaşından sonra ona Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin vermiş olduğu
"resmi" ünvandır. Bu bile istenmiyor, herif çıkıyor,
"ne demek efendim Mustafa Kemal" diye homurdanıyor...
"1934 Soyadı Kanunu'ndan önce Atatürk diye bir kimse yoktu, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa vardı" deyince çıldırıyor, bu basit ve
"banal" gerçek bile rahatsızlık yaratıyor... Sanki biz soyadı kanununu kaldıralım demişiz gibi!
Türkiye, bu kafada giden insanların elinde felakete sürüklenmektedir.
Aklımızı başımıza toplamazsak Türkiye batacaktır.
Türkiye'yi şeriatçılar değil, kendini Atatürkçü sanan,
"Atatürk ticareti" yapan faşistler batıracak. Türkiye, diktayla yönetilen, uygar dünyadan dışlanmış, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesi olacak.
"Fakir ama onurlu" olduğumuzu sanacağız ama onur da elden gidecek.
Sonra,
"adi yazılar yazan kalitesiz yazar" söylemedi demeyin!
Evet, Aydın Doğan'ın adamları da bana böyle diyorlar.
Sağolsunlar. Ben gerçekleri yazayım da, kalitesi eksik kalsın.
Yayın tarihi: 14 Mayıs 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/14//haber,129D0C15F7394E929F89C7953B6A06AF.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.