Hiç böyle maç izlememiştim...
"Haber siteleri maçlardan anlık bilgileri ne halt etmeye verirler" diyordum...
Yurt dışında olunca anlaşılıyor efendim kıymeti: Açıyorsun bilgisayarını, giriyorsun sitenin haberine, kaçıncı dakikada ne oldu, maç kaç kaç, tık tık değişiyor, bir şekilde
"izlemiş" oluyorsun. Kafanda görüntülemek de artık hayalgücüne kalıyor.
Sivas maçını gurbette böyle yaşadık. Öldük öldük dirildik.
Ben de maçları radyodan dinlediğimiz günleri hatırladım tabii, say ki Pertev Tunaseli, Halit Kıvanç ya da Orhan Ayhan anlatıyor... (Yok, Sait Çelebi'ye yetişemedik.)
"Taksim Stadı" değil,
"Mithatpaşa Stadı", ama zemin toprak (kışın
"bakla tarlası" derlerdi), ama maç saat üç buçukta, çünkü ışıklandırma yok, ama
"yeni açık tribün" yok, çünkü orası Gazhane!... (İlk gece maçını çok yadırgamıştık,
"bunların uykuları gelmez mi yahu" diyorduk!)
Aslında bizim bilgisayar bu sefer bizim hanıma yaradı.
Girdi atv'nin sitesine, üye oldu, 2 YTL (evet yalnızca o kadar) ödedi kredi kartıyla,
"Hatırla Sevgili"nin eski bölümlerine yazıldı... (Çünkü ben o sırada ManchesterBarcelona'ya takılmışım, bu sefer Fransız televizyonundan, adam gibi...)
Demek ki dizinin DVD'sinin çıkmasını beklemeye falan hiç gerek yokmuş.
Bölüm aralarına serpiştirilen
"dönemin haber bültenleri" de pek ilgisini çekiyor...
"Aaa, bak, o zamanlar Ortak Pazar'a Müşterek Pazar deniyormuş!.." Adnan Menderes'in kendi sesini de Mehmet Ali Birand'ın
"Demirkırat" belgeselinde ilk kez duyduğunu söylediği zaman çok şaşırmıştım... İnsan Menderes'in sesini ilk kez nasıl duyardı yahu?
Derken Hatırla Sevgili, Londra'daki ünlü uçak kazasına geldi.
Menderes'in uçağı düştüğünde, bizim hanım henüz kaynanamın karnında! Ben de ilkokula gidiyorum.
Beş kişi öldü diye hatırlıyordum, on beş kişi ölmüş.
Kurtulduğu için Menderes'e
"peygamber gibi adam" demişlerdi o zamanlar...
Hatta Yassıada'dan da uçarak Mekke'ye gider, cumayı orada kılıp geri döner, hücresine girermiş 1961 yılında...
Bu dangalaklığın altında kalmak istemeyen
"karşı tarafın" dangalakları da, denizin altından tünel icat etmişlerdi,
"demokratlar" Yassıada'ya tünel kazıyorlarmış, Menderes'i ve arkadaşlarını kaçıracaklarmış!
Bunlar kitaplarda yazmıyor, diziler anlatıyorlar mı bilmem, yaşayanlar hatırlıyorlar...
Derken aklıma takıldı: Menderes o uçak kazasında ölseydi iş darbeye kadar varmazdı, hükümet değişir ve belki de erken seçime gidilirdi, orası tamam da...
Kim başbakan, pardon,
"başvekil" olurdu acaba?
Partide bir
"üçüncü adam" var mıydı? Medeni Berk? Emin Kalafat? Ethem Menderes? Hadi canım sen de... Fatin Rüştü mü, Polatkan mı? Hayır. Namık Gedik? Asla. Celal Yardımcı? Tevfik İleri? Hiç sanmam. Orduya şirin görünmek için Şemi Ergin? Yok daha neler... Lütfi Kırdar? I ıh. Meclis başkanı Refik Koraltan? İmkânsız.
Hani şimdi de
"Tayyip giderse Abdüllatif" falan diye saçmalayanlar var da, aklıma takıldı...
Yayın tarihi: 7 Mayıs 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/07//haber,F693BC3836484A57939B1140A979B7B0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.