Abdülhak Hamid denilen adamın birbirinden kelek, ucuz, pespaye dizelerini bilir misiniz?
"Yılan mı yedim, peri mi yuttum" falan...
Hani o
"Finten" adlı saçmasapan oyununda sahnede fırtına kopar da dalgalar bir kayığı kaldırıp geminin güvertesine atarlar... İçinden Davalaciro çıkar:
"Öyle bir şidde-ti tasmim ile çıktım ki yola, karşıma çıksa seng-i mezarım dönmem" ...
Ya da Aristo ile Büyük İskender tartışıyorlar:
"Risto! Bu nedir?"
"Zafer veya hiç!"
"Müverrih-i şer!"
"Mucip ne hakarete apansız? Tarihi yazan benim, yapan siz!"
Fakat kime sorsanız, size bu adam için
"şair-i âzam" diyecektir.
Neden öyle diyecektir? Çünkü öyle duymuştur. Birileri ona öyle demiştir, o da Hamid'den hiçbir şey okumadan öyle kabullenmiştir.
Türkiye'de böyle çok balon vardır.
Örneğin bütün siyasi hayatı bir başarısızlıklar ve yetersizlikler zincirinden ibaret olan merhum Erdal İnönü için utanmadan
"siyaset dehası" yazanlar da gördük!
Geçen gün okudum, Sedad Hakkı Eldem'in yüzüncü doğum yıldönümü dolayısıyla bir sergi açılmış. Eldem'in
"geleneksel Osmanlı mimarisinden" yararlandığı falan söylenegelmiştir.
Eldem, dik çizgiler ve kunt bloklarla,
"masif" ve
"kolosal" havasıyla, sert
"fasadlarla", Osmanlı değil, otuzlu yılların
"Nazi mimarisini" ülkemize uygulamış adamdır.
Gidin bakın, Laleli'de, yanan Zeynep Hanım Konağı'nın yerine yaptığı Fen ve Edebiyat Fakültesi'ne... Gidin bakın, Sultanahmet'teki Adliye Binası'na... Zeyrek'teki SSK yapılarına... Ankara'ya gidin, başbakanlığa bakın... Dışları da, içleri de ürkütücüdür. Ortak özellikleri soğuk ve sevimsiz olmalarıdır. Hele uygulanmamış bir TBMM tasarımı yapmış ki, sanki Reichskanzlerei...
Eh, bu da bazı Ankaralı dostlarımızın ruhlarına ve
"cumhuriyetçilik" anlayışlarına pek uygundur tabii!
Nedir bu? Mis gibi Albert Speer etkisi! İsterseniz Paul Ludwig Troost ve Peter Behrens isimlerine de bir bakınız.
Ama zenginlere yaptığı yalılar falan, diyeceksiniz...
Ne yazık ki, cumba taklidine kepenk yapıştırmakla Osmanlı mimarisi
"yeniden üretilmiş" olmuyor, yapılan hem mimarın hem de müşterinin
"özentilerini tatminden" ibaret kalıyor.
Yoksa biz rahmetli için
"statik bilmezdi, mukavemet bilmezdi, betonarme bilmezdi" demedik tabii.
Fakat ona
"Osmanlı etkisinde" diyeceksek, Kemalettin Bey'in, Vedat Bey'in, Arif Hikmet Bey'in eserleri ne oluyorlar, Arap mimarisi mi?
Bu iki apayrı ve hatta birbirine zıt mimari anlayışı, cumhuriyetin
"yirmiler dönemiyle otuzlar dönemi" arasındaki
"radikal farkı" da pek güzel anlatır. Faşistler cumhuriyete el koymuşlardır!
"Yeniden üretim arayışı" ve
"hem Türk hem modern bir üslup" peşinde koşan mimarlarımız kenara itilmişler, totaliter rejimlerin sanat anlayışı kopya edilmiştir. Anıtkabir'in mimarisi de bundan başka bir şey değildir! Öyle bir binadır ki bu, Speer onu Berlin'e dikip içine de Hitler'i yatırmaya kalksaydı kimse yadırgamayacaktı!
Çünkü Emin Onat ve Orhan Arda da aynı yolun yolcularıdır, Milli Şef İnönü yolunun.
Yayın tarihi: 9 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/09//haber,B70AF683C3104897A2F07BB210778ED6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.