Pazartesi günü bıraktığım yere bağlayarak söyleyecek olursam demem o ki, AKP, devlet tarafından gördüğü tepkiyi aşmak maksadıyla onun geleneksel politikalarıyla özdeşleşmiş gibi görünüyor. Bu doğrudur fakat yeterli bir açıklama değildir. Çünkü AKP'nin son zamanlarda, içlerinde 1 Mayıs'ın da olduğu bazı kritik dönemeçlerde takındığı tavır aynı zamanda onun genetik yapısından kaynaklanıyor. Şimdi bunlar nelerdir ve bunları aşmanın yolu var mıdır sorusunu yanıtlamaya çalışayım.
Devletin unuttuğu parti AKP'nin radikal-siyasal İslama bir tepki olarak ortaya çıktığını kimse hatırlamıyor. Oysa gerçek buydu.
AKP, modernite ile din arasındaki geleneksel çatışmada önceliği moderniteden yana kullanarak doğdu . MSP-FP-RP gibi partiler ise dini modernitenin önüne yerleştiriyor, bu nedenle de devlete a'dan z'ye kadar antipatik görünüyordu.
Aradan geçen zamanda, AKP'nin de bizzat kendi altını oyacak şekildeki şaşırtıcı katkısıyla (!),
devlet onun bu özelliğini unuttu, yok saydı ve şimdi onu da sistem dışı bir parti olarak değerlendiriyor. Demokratikleşme, liberalleşme, AB, Kürt sorunu gibi konularda AKP duraklayarak bu algılamayı derinleştirdi. İttifaklarını yitirdi. Tıkandı kaldı.
Bunun üstüne devletle uzlaşmayı seçti. Devlete kendini hatırlatmak... O uzlaşma
demokratikleşme-laiklik ekseninde ve onun objektif açılımları yönünde olmadı. Tam tersine,
AKP de devletin geleneksel yöntemi olan şiddete ve muhafazakarlığa başvurdu. 1 Mayıs'ta devletin geleneksel sol tepkisine ortak oldu. Taksim Meydanı'nın kullandırılmaması, 1 Mayıs'ın bayram yapılmaması gibi hususlarda direndi. Böylelikle, söylediğim gibi, devletle bir özdeşleşme içine gireceğini sandı.
Oysa bu tümüyle yanlış bir tutumdur. Çünkü, bütünüyle AKP'nin aleyhine sonuçlanacaktır. Devlete bu konularda taviz veren,
Türkiye'deki devletin geleneksel zihniyet ve yöntemini benimseyen bir hükümet partisinin demokratikliberal bir siyaseti sürdürmesine olanak yok. O devlet kapağı gelir bu tutumu belirleyen siyasetin ve partinin üstüne kapanır.
Bütün bunlar niye?
Üç hilal bir yıldız Sebebi aslında çok açık:
AKP sağ bir parti. Bu onun en doğal ve belirleyici özelliği.
Türkiye'de ise sağın üç ana özelliği var.
Tanıl Bora'nın ifadesiyle '
Türk sağının üç hilali' yani, muhafazakarlık, milliyetçilik, İslam AKP'nin de genetik yapısını meydana getirir. Ama ben bu üç hilale bir de '
yıldız' eklemek istiyorum:
devlet. Gerçi, Türkiye'de milliyetçilik daima 'Türk devleti' üstünden yapılır ama gene de devleti ve onun sağ kesimde ifade ettiği 'kutsallığı' ayrı bir yıldız olarak belirtmekte yarar var. Çünkü, Türkiye'de devletin ideolojisi gelir bu üç hilalle bütünleşir.
AKP de yerine ve duruma göre bu üç hilalden birisini çıkarıp kullanır.
Sol söz konusu olursa milliyetçi-devletçidir; Batı söz konusu olduğunda İslamcı-devletçidir; dönüşüm söz konusu olduğunda ise muhafazakar-devletçidir. İşin özü, AKP, aslında milliyetçi-devletçi, devletin kutsallığına ve onunla özdeşleşmiş bütün değerlere, orduya, mitolojik tarihe iman etmiş bir siyasettir.
İmkânsız AKP'nin tanımı Gariptir ama aynı devletin, bütün bu unsurları aynen koruyan, içeren
laik bir versiyonu da vardır.
Gene milliyetçidir, muhafazakardır hatta İslamla oldukça yakındır ama bir de özgül (yani 'spesifik') bir laiklik anlayışına sahiptir ve işte bu devlet AKP ne yaparsa yapsın ona karşıdır, ona tepki duyar . Uzlaşmaz, ona direnir.
AKP'nin anlamadığı budur. Hatta iddialı bir şey söyleyeyim,
Türkiye'nin AKP konusunda anlamadığı da budur. Bu çıkmaz nasıl aşılabilir sorusunun ise çok kuvvetli hatta neredeyse '
imkansız' bir yanıtı vardır:
AKP'nin mevcut ideolojik yapısını dönüştürmesi. Üç hilalle bir yıldızı bırakması, gerçek anlamda demokratik, laik, dönüştürücü bir parti olmasıdır. O zaman bu AKP değil başka bir parti olur derseniz; doğrudur. Boşuna mı, 'imkansız' dedim bu yanıta?
Yayın tarihi: 7 Mayıs 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/07//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.