"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." Siyasi ve yönetimsel olarak bunda bir şüphe yok. Millet, seçimden seçime oyuyla yasama ve yürütme organını seçiyor. H â kimiyetini böyle yürütüyor.
Meclis'in kurulmasının 88'inci yılını dün kutladık. Hâkimiyet madalyonunun bir yüzü siyasi ve askeriyse diğer yüzü de ekonomiktir. Acaba ülkenin hakimleri ekonominin de hâkimleri mi? 88'inci yılda durum şöyle özetlenebilir:
Yabancı payı arttıMerkez Bankası tarafından hazırlanan uluslararası yatırım pozisyonu ülkenin dışarıya karşı yükümlülükleri ve dışarıdaki varlıklarını ortaya koyuyor. Buna göre Türkiye'nin 2007 sonu itibarıyla dışarıda doğrudan yatırım, portföy yatırımı ve kredi şeklindeki varlık toplamı 167.3 milyar dolara varıyor. Bu rakam 2002 sonunda 62.7 milyar dolardı. 5 yılda 104.6 milyar dolarlık ve yüzde 167'lik bir artış söz konusu.
Buna karşılık yabancıların Türkiye'deki doğrudan yatırımları, portföy yatırımları ve kredi şeklinde verdikleri borçların toplamı, yani yükümlülüğümüz 2002 sonundaki 147.9 milyar dolardan 2007 sonunda 427.4 milyar dolara ulaşmış ve yüzde 220 büyümüş.
Türkiye'nin varlık ve yükümlülükleri arasındaki fark ise 2002'de 85.1 milyar negatiften yüzde 258 artışla 305 milyar negatige gelmiş. Yani ekonomide küresel sermayenin payı ve de sözü artmış.
Küresel piyasalara bağlılık
Artışın olduğu alanlardan biri de doğrudan sermaye yatırımları. 2007 sonu itibarıyla parasal değeri 145.5 milyar dolara yükselmiş. 500 büyük sanayi kuruluşunun üçte biri yabancı sermayeli hale gelmiş.
Reel sektörün dış borcu da 100 milyar dolara yükselmiş. Bu durum, reel kesimin uluslararası zincire dahil olduğu, bu zincirin halkalarından biri haline geldiğini gösteriyor. Bunun artı yönleri olduğu gibi eksi yönleri de var.
* Finans kesiminde yabancı etkisi daha ağırlıklı. Bankaların yüzde 40'ı, aracı kurumların yüzde 30'u, sigorta şirketlerinin yüzde 70'i yabancı sermayeli hale dönüştü.
* Finansal piyasalarda yabancı veya küresel piyasa hâkimiyeti daha yüksek. Dövizde, borsada ve yerlilerin portföyü ağırlıkta bulunmasına karşılık bonoda fiyatlar üzerinde yabancılar daha etkili. İçerideki siyasi ve ekonomik olayların piyasalara etkisi çok az. Yerliler de küresel piyasalara göre hareket ediyor.
Vergi iyi bir örnek
Yerlilerin hâkim olmadıklarının en güzel örneklerinden biri, devlet iç borçlanma senetlerinden ve hisse senetlerinden alınan vergide görülüyor. 2006 başında yerliyabancı ayrımı kaldırılarak yüzde 15 oranında bir vergi eşitlemesine gidildi. Ancak beş ay sonra küresel dagalanma nedeniyle yabancıların vergileri sıfırlandı. Yerlilerde ise vergiler korundu. Bu da yerlilerin fiyatlar üzerinde hakimiyetinin olmadığına iyi bir işaret.
Siyaseti de etkiliyor
Küreselleşmenin etkisi ile ekonomide hâkimiyetin yurtiçinden yurtdışına doğru kayması yurt içi siyasi gelişmeleri de etkiliyor. Dünya ekonomisinde yaşanan iyileşme gelişmekte olan bütün ülkelere ve Türkiye'ye olumlu yansıdı. İktidar partisi de 2007 Temmuz seçimlerinde yüzde 46.5 oy aldı. Bunda ekonominin yüzde 70 düzeyinde payı olduğunu hem anketler hem de Başbakan'ın kendisi söyledi. Seçim sonrasında ise küresel piyasalarda ve ekonomide bir bozulma yaşanıyor. Bunun Türkiye ekonomisine yansımaları da oluyor. Seçimlere ne ölçüde yansıyacağını da bekleyip göreceğiz.
Kaçınmak zor
Diğer ülkeleri de aynen etkileyen küreselleşme, dünyanın bir gerçeği. Kaçınmak mümkün değil. Avantajları olduğu gibi dezavantajları da var.
Ekonomiyi, ekonomi de seçmen eğilimini, o da Türkiye'de kimin egemen olacağını az veya çok ama giderek artan oranda ve belirgin biçimde belirliyor. Siyasi ve askeri hakimiyet hâlâ bizde olsa da, ekonomik hakimiyet galiba dünyanın eline geçti.
Sonuç
"Özgür doğan insan, yaşamla zincire vurulmuştur." Jean Jacques Rousseau
Yayın tarihi: 24 Nisan 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/24//yildirim.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.