Tüketici güveninin 2001 krizi sonrasında dibe vurmasının asıl nedeni küresel piyasalardaki dalgalanma ve onun Türkiye'ye etkileri olarak gösterilebilir. Ancak bunun yanında yurt içinden kaynaklanan ekonomik ve siyasi risklerin bulunduğu da bir gerçek.
-
Cari açık riski- Bu risklerin başında yüksek cari açık geliyor. Büyüme hız kesmesine karşılık cari açık yükselmeye devam ediyor. Çünkü YTL aşırı değerli, ekonomik yapı ithalata bağımlı hale gelmiş, enerjide de dışa bağımlılıktan dolayı ithalat yüksek. Artan küresel fiyatlar nedeniyle Türkiye'nin yıllık enerji ithalatının 40 milyar doları geçeceği tahmin ediliyor.
Cari açığın finansmanı da giderek dışarıdan borçlanmaya dönüşüyor. Son açıklanan veriler doğrudan yatırımların yılın ilk iki ayında yüzde 80 düzeyinde azaldığını ve portföy yatırımlarının net bazda negatif hale geldiğini gösteriyor. Geriye özel sektör şirketlerinin yurt dışından borçlanması kalıyor. Şimdiye kadar da bu kalemde başırılı olduk ki, cari açık vermeye devam ediyoruz. Ama açığın yaklaşık yüzde 50 üzerinde bir finansman sağlarken artık açığa çok yakın düzeyde bir kaynak girişi oluyor. Bu da kurların artmasını beraberinde getiriyor.
-
Büyüme riski- İkinci önemli risk ise artık büyüme hızının düşmesi. Son yıllarda yüzde 79 arasında bir oranı tutturmuşken 2007'de yüzde 4.5'e indikten sonra bu yıl büyümenin daha da gerilemesi bekleniyor. Çünkü tüketici güveni kayboluyor. Nedeni 2001 krizinin negatif etkisi yanında artık
tüketicinin ciddi boyutlara varan borçlanması. Dün yayımlanan Merkez Bankası verilerine göre sadece mevduat bankalarındaki tüketici kredileri, taksitli ticari kredive kredi kartı
borcu toplamı 100 milyar YTL'ye vardı. Katılım bankaları ve diğer finansman şirketleri de eklenirse bu borç daha da büyür. Yani
geçmişteki krizlerden farklı olarak bu kez tüketici önemli bir borç yükünün de altında. Yeni harcama yapma kabiliyeti kısıtlı. Üzerine bir de kriz korkusu binince kemerleri çok daha fazla sıkabilir ve tedbirli davranabilir. Bu da büyümeye olumsuz yansıyabilir. Nitekim eğilim de ekim ayından bu yana net biçimde ortaya çıkıyor.
Düşük büyüme ile işsizlik sorunu büyüyor, vergi gelirleri azalıyor, yerli ve yabancı yatırımcılar yatırım kararlarını erteliyor. Nitekim önceki gün açıklanan bir başka veri de doğrudan yabancı yatırımların büyük oranda azaldığını gösteriyor.
-
Enflasyon riski- Yurt içi talebin azalıyor olmasına karşılık enflasyonda artış eğilimini, maliyetler ve arz tarafında meydana gelen düşüşler besliyor.
Maliyetler içine, enerji fiyatlarındaki artışı, döviz kurlarındaki artışı, dünyada da emtia ve petrol fiyat artışlarıyla ortaya çıkan enflasyonun ithalat yoluyla etkisini, küresel ısınma ve kuraklıktan dolayı tarımsal ürün fiyatlarında hızlı artışları koyabiliriz. Üstelik tarım ürünlerindeki fiyat yükselişleri karşısında ithalatın terbiye edici özelliğini kullanamıyoruz. Çünkü dünyada da aynı sorun var. Bazı ülkeler buğdaya ve pirince ihracat yasağı veya kısıtlaması getirdi. Bu durumun hemen son bulması beklenmiyor. Dolayısıyla fiyat artışlarının da. IMF ise gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının 2015 yılına kadar sürebileceğini tahmin ediyor.
Türkiye'nin enflasyonu iki haneli rakamların eşiğine dayanmış. Üçüncü yıldır enflasyon hedefini açık ara ıskalıyoruz.
Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle Türkiye belli bir süre çift haneli enflasyonla yeniden yaşamak durumanda kalacak gibi görünüyor .
Ayrıca cari açık riskinin gerçekleşmesi halinde
Türk Lirası da hızla değer kaybederse, enflasyona asıl baskı da buradan gelecek. Bunlara bağlı olarak başka risklerin ön plana çıkması da mümkün. Bunları da başka bir gün ele alacağız.
- Sonuç- "Hastalık dediğin şey, atla gelir, yaya gider." Paul Heyse
Yayın tarihi: 18 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/18//haber,6E16626A3E464208B444C9784AE49283.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.