Son günlerde yazdığım yazılarda Atatürkçülüğün çeşitli dönemlerdeki farklı yorumları üstünde durdum. Kemalizmin sol ve sağ yorumlarına değindim. Fakat, yazılarımı okuyanlar bilirler, benim Atatürkçülük konusundaki en genel tespitim dört ayrı Atatürkçülüğün olduğu yolundadır.
Dört Kemalizm Birinci Atatürkçülük 1931'de başlar ve 1960'a kadar devam eder. 1950 sonrasında yeni bazı yaklaşımlar geliştirilir ve elbette 193350 arasındaki şiddetli, otoriter, tek parti, tek şef mantığından vazgeçilir ama Atatürkçülüğün genel algılanışı değişmez.
İkinci Atatürkçülük 1960'da başlar, darbeler ve cuntalar tarihiyle özdeşleşir ve 1980'e kadar daha çok solsosyalist yorumlar halinde devam eder.
Üçüncü Atatürkçülük ise 12 Eylül'le gelen Atatürkçülüktür. Mümkün olduğu kadar statik, asrı saadet olarak kabul edilen 1930'ların arayışıyla geçen, Atatürkçülüğü devletçimilliyetçi bir anlayışla bütünleştiren sağcı bir modeldir.
Dördüncü Atatürkçülük, 28 Şubat post modern darbesiyle birlikte başlar, sol boyutu tamamen arındırılmıştır ve 12 Eylül sonrası Atatürkçülük anlayışıyla bütünleşmiştir. Öncekilerden çok daha fazla sembollere, törenlere dayalı sağ bir modeldir.
Bütün bunlarla birlikte bakınca bir tek Atatürk'ten ve Atatürkçülükten söz etmek imkanı yok. Ama acaba bir
gerçek Atatürkçülük var mı?
Atatürk'ten politikaya Taha Akyol'un yakınlarda yayınlanan ve üzerinde çok konuşulan kitabı
Ama Hangi Atatürk (Doğan Kitapçılık) bu konuda önemli bir kaynak olarak değerlendirilebilir.
Bizde henüz Kemalizmi öncülleriyle birlikte ele alan, onu ideolojik yapısı içinde değerlendiren, ona siyaset felsefesi açısından bakan ve Kemalizmi siyaset kuramının verileriyle değerlendiren çok az çalışma var. Farklı, orada burada yayınlanmış bazı makale ve kitaplar olsa da bu anlama gelen yerleşik kitap açıkçası yoktur. O zaman Atatürk'e dönük, Atatürk kronolojisiyle iç içe geçmiş kitaplarla yetinmek zorundayız. Onların bazıları da daha muhafazakar bir bakış açısıyla yazılmıştır. Resmi Atatürk ve Atatürkçülüğü anlamlandırma çabası içinde olan yapıtlardır.
Taha Akyol'un kitabı yöntemsel olarak çizgisel bir zaman (kronoloji) anlayışına dayanıyor. Fakat o çizgiselliği dışına çıkılmaz bir mutlak olarak kabul etmiyor. Tersine, onu Atatürk'ün farklı dönemlerde farklı politikaları büyük bir açıklıkla izlediğini göstermek için bir imkan olarak kullanıyor. Bu bakımdan da, dolaylı olarak, Atatürkçülüğün bir
siyasi pratik (bunu
pragmatizmle karıştırmamak gerekir) olduğunu ifade ediyor.
Böylelikle bir değil birçok
Atatürk politikası olduğunu gösteriyor, somut biçimde. Bunların birbiriyle çelişebildiğini ama hepsine hakim olan unsurun Atatürk'ün zamanı ve koşulları objektif olarak biçimlendirme iradesi olduğunu belirtiyor. Öyle olunca da Atatürk'ün, değişik dönemlerde değişik yöntem ve siyasetler izlemesi şaşırtıcı olmamalı. Bu kitaptaki önemli saptamaları ben Atatürk'ten politikaya yönelim olarak görüyorum.
Politikadan Atatürk'e Akyol'un çok sayıda kaynak kullanarak gösterdiği bu gerçek öncelikle şu yönden önemli: Atatürk'ün farklı dönemlerdeki yaklaşımlarına bakarak onun
'kim olduğunu', Atatürkçülüğün 'ne olduğunu' bir tek cevapla karşılamak mümkün değil.
Bizzat Atatürk'ün hayatında verdiği kararlar bağlamında birçok Atatürk/çülük var. Akyol'un kitabı bu açıdan çok yararlı bir kaynak.
Bununla birlikte ben işin bir başka yanına değiniyorum. Atatürk'ten sonrası Atatürk'ten kopuk, koparılmış farklı algılamalara dayalı farklı Atatürkçülüklerle doludur.
İşte bu oluşumu da politikadan Atatürk'e diye tanımlıyorum. Ve bunların hepsi dönemin koşulları içinde kesilip biçilmiş siyasi oluşumlardır.
O nedenle de şu Atatürkçülüğün bu Atatürkçülükten daha önemli, daha gerçek veya daha doğru olduğunu öne sürmek olanaksızdır. Bizi Atatürkçülük diye diye çetelerin, darbelerin, cuntaların eşiğine getiren de budur.
Yayın tarihi: 29 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/29//haber,624CE3F54CB3457E84AC5BB9F2E4BE4B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.