Tabii ki komplo teorileri ile her durumun özüne inmeniz mümkün değildir.
Tabii ki dış konjonktür yanında iç dinamikler de ülkelerin yönünü belirlemede etkilidir.
Ancak eski dünya düzeni değişirken bunun kendi ülkenize yansımalarını değerlendirmeden de, tabloyu bütün boyutları ile görmeniz pek mümkün değildir.
Şimdi bütün ülkeler bu
"Yeni Dünya Düzeni"nin niteliklerini anlamaya çalışyor.
Bilmeliyiz ki Sovyetler'in çöküp dağılması ertesinde Baba Bush'un ilan ettiği
"Yeni Dünya Düzeni" de eskidi ve rafa kaldırıldı.
Bazılarının
"Tarihin sonu" da dedikleri bu eskimiş yeni dünya düzenine göre,
"Demokrasi" ve
"Serbest Pazar Ekonomisi" artık yeryüzünün rakipsiz ideolojik değerleriydi. Bunların uygulayıcısı ise hem askeri hem de ekonomik gücü ile
"Tek süper devlet" Amerika Birleşik Devletleri olacaktı.
Bu model belki El Kaide'nin ABD'yi vurması, belki Çin'in ekonomik dirilişi, belki Putin'in Rusya'da başa geçmesi ile sona erdi.
Şimdiki Yeni Dünya Düzeni'nde hem siyasi, hem de ekonomik açıdan yeni kutuplaşmalar var. Adeta ilan edilmemiş bir yeni Soğuk Savaş yaşanmakta.
Yeni kutuplaşma Bazılarına göre (mesela Robert Kagan'a göre) yeni denge
"Demokrasiler" ile
"Otokrasiler " arasında. ABD ve AB demokrasileri, Rusya ve Çin otokrasileri temsil ediyorlar.
Birey merkezli demokrasiler ile devlet merkezli otokrasilerin çatışması her alanda global ölçekte hissediliyor.
Bazılarına göre de (mesela Henry Kissinger'e göre) en yeni dünya düzeni, üç devrim niteliğindeki değişimin üzerinde gelişiyor.
Birinci değişim Avrupa'nın geleneksel devletler sistemini terk etmesidir. İkinci değişim köktenci İslam'ın tarihsel egemenlik kavramına karşı savaş ilan etmesidir. Üçüncü değişim de uluslararası ilişkilerde ağırlık merkezinin Atlantik'ten Pasifik'e kaymasıdır.
Sözü edilen en yeni dünya düzeninin oluşumunda yaşananlar da, sayısız tahlile konu edilmekte.
Örneğin Irak'ın işgali sırasında tanık olunan ABDAvrupa ayrılığı ve Amerika'nın
"uniletaralizm" diye adlandırılan
"yalnız kovboy" görüntüsü de geride kalmıştır. Afganistan'a NATO'nun asker göndermesi, İran'a ambargo konusunda Amerika-Avrupa dayanışması bunun kanıtlarıdır.
Avrupa Barışı Avrupalılar AB'yi oluşturarak kendi içlerinde kuvvetin değil hukukun üstünlüğünü esas alan bir kıtasal barış düzeni kurmuşlardır. Ancak
"Avrupa Barışı" aynı zamanda
"Dünya Barışı" anlamına gelmemektedir. Bu açıdan Avrupalıların askeri gücü yetersizdir ve Avrupa global çıkarlarını koruyabilmek için Amerikan askeri gücüne muhtaçtır.
Yani NATO, ABD-AB arasındaki ilişkilerde üst örgüttür.
İnternette bu tür konuların tartışıldığı yüzlerce siteyi dolaştığınız zaman sayısız yorumlar buluyorsunuz. Dünyanın en seçkin beyinleri en yeni dünya düzeninin ip uçlarını arıyor, aralarında tartışıyorlar.
Bu arada tabii Türkiye'nin bu yeni düzendeki yeri de çeşitli spekülasyonların konusu. Örneğin Graham Fuller'in
"Yeni Türkiye Cumhuriyeti" kitabında, Türkiye'nin dış dünya ile gelişen ekonomik ve stratejik işbirliğine dikkat çekilmekte.
Fuller bu konuda Yeni Aktüel'de (128'inci sayı) şunları söylemişti:
- Yakın zamanın en önemli olaylarından biri de Müslüman ülkeler tarihinde ilk kez AK Parti gibi İslami bir partinin politikaya entegrasyonudur.. Bu durum Müslüman dünyasındaki İslami kökenli partiler için iyi bir örnektir. Müslüman ülkeler Türkiye'ye baktıklarında şunu görüyor: Nüfuzlu bir askeri güç, ilk demokratik Müslüman ülke, Avrupa Birliği (AB) adayı ve Amerika'ya
"hayır" diyebilen bir ülke. Zira Türkiye Kuzey Irak'a asker çıkarma konusunda Amerika'ya direndi; Amerika'nın İran'ı izole etme politikalarına karşı çıktı; İsrail ve Filistin'le ilgili fikirlerini açıkça dile getiriyor; Hamas'la ilişkilerini iyi tutmaya çalışıyor; Suriye ile ilişkilerini yeniden canlandırdı. Türkiye'nin Amerika'nın politikalarına karşı çıkabilmesi çok önemli. Türkiye neye ihtiyacı varsa kendisi yapabilecek kapasitede bir ülke. Bence Erdoğan'ın yapması gereken şey Kuzey Irak Kürt yönetimiyle yakın diyaloga girmek olmalı.
Kullanılma durumu Google'a
"Turkey" ve
"World Affairs " yazın. Karşınıza 500 bini aşkın sayfa çıkıyor. Makaleler, kitaplar, raporlar, gözlemler var bunların arasında. Türkiye'nin iç siyasal yapısı ve dış dünya ilişkileri, gerçekten karmaşık ve interaktif yapılara sahip.
Örneğin Yunanistan da, Kıbrıs Rumları da AB içindeler. Ama onların Ortodokslukları, Rusya'nın gözünde onları Türkiye'den daha yakın bir yerde tutuyor. Örneğin Amerika Türkiye'nin yanında ve PKK'ya karşı. Ama PKK'nın bir uzantısı olan PEJAK'ı İran'a karşı Amerika destekliyor.
Türkiye iç politikasının kronik rejim kavgaları arasında yine içine dönmüş durumda. Bazıları belki
"NATO varken, AB'ye ihtiyaç yok" diye de düşünmekte olabilir.
Hatta bazıları için Rusya'nın devlet ağırlıklı otokratik modeli belki Kopenhag Kriterleri'nin alternatifi olarak da görülmektedir.
Unutulmaması gereken gerçek, dış konjonktür ile içerideki gelişmelerin tarih boyunca hep izdüşüm içinde bulunduklarıdır.
Biz yorumculara düşen ise, global ve yerel oluşumları gözlemlemektir.
Bunlara ancak gerçek devlet adamları yön verebiliyor.
Çapsız siyasetçiler ve bürokratlar ise aralarında iktidar kavgaları yaparlarken, ülkelerinin global rüzgârların önünde savrulduğunu göremiyorlar.
"Ankara "nın güç dengelerine takılıp dünyadaki dengeleri unutanlar nihai değerlendirmede sadece kullanılıyorlar.
Yayın tarihi: 16 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/16//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.