"Sinemada fragman başlayınca birden bire ne olduğunu anlayamadan, kısa sürede oğlum o sahnede elleriyle yüzünü kapadı ve iki koltuğun arasında yere kapandı. Bu arada bana da, sürekli olarak 'Bitti mi anne?.. Sen de bakma anne.. Sen de korkma anne' diye ağlamaya başladı. 'Bitti' dememe rağmen inanmadı. Bütün filmi her an o sahneler gene çıkar ve gözlerini kapatmakta geç kalır korkusuyla elleri yanaklarında seyretti.
İşin daha kötü ve inanılmaz yanı bu değil Hıncal Bey.
Ben hamileyim, bebek bekliyorum.O filmden sonra evdeki vahim durum kısaca şu.. Oğlum gece yatağında da, bizimle aynı odada da yatmıyor, kısacası uyumaya karşı direniyor. Ta ki halsiz düşene kadar. Yanıma yaklaşamıyor. Karnıma dokunamıyor. Kendi kendine konuşuyor. N'apıcaz şimdi?."
Şimdi soruya yanıt vermesi gerekenler, Cem Yılmaz'ın AROG filmi için hazırladığı fragmanı, hiç ayrım yapmaksızın her filmin önüne her matinede koyan sinemacılar ve bu sinemaları denetlemeyen, yerel yönetim sorumluları.. Bunu yazdım..
AROG büyükleri bile dehşet içinde bırakan bir kan revan fragmanı.. Daha filmin "F"si ortada yokken bu fragmanı çekip sinemalara dağıtan Cem Yılmaz aslında bir pazarlama dehası. Bu sayede filmi daha açıldığı haftada gişe rekoru kıracak belki.. O tamam..
Ama çocuklarımız ne olacak?.. Bu fragman yüzünden ağır travmalar yaşayan çocuklarımız?.. Onları koruması gereken kurumlar kişiler nerde?.. Bunlar niçin görevlerini yapmazlar?..
Neden bu fragman sadece 18 yaş üstü seyircinin alındığı filmler ve seanslarda yayınlanmaz?..
Bunu sormuştuk..
İstanbul valiliği derhal eylemle yanıt verdi..
Sinemalar denetlenmeye başladı.
Suarelerde çocuk var mı?.. Recep İvedik gibi belli bir yaşın üstü için izin verilen filmlerde daha küçük yaştakiler salonlara giriyorlar mı?..
Belediyelerden hâlâ ses seda yok ama valilik elemanları denetim görevlerini yerine getirdiklerini kanıtlayan zabıtların ve raporların kopyalarını bana da göndermeye başladılar.
Valilikten arandım. "Çocuklarımıza sahip olacağız" dediler.. Dilerim her devlet işi gibi 3 gün sürmez. Devam eder, devamlı olduğuna sinema işletmecileri de inanırlar.
Burası iyi..
İyi olmayan ne bilir misiniz?..
Cem Yılmaz, bizim Nebil'e (Özgentürk)
"Hıncal Ağabey beni niye sevmiyor" gibisinden laflar etmiş..
Yani Sevgili Okurlar,
AROG fragmanını çocukların filminden önce oynatan sinemalar ve bunları denetlemeyen yerel yönetimleri eleştirmekle, Cem Yılmaz'ı sevip sevmemenin ne alakası olabilir?..
Böyle bir alınganlık da artık "Havada bulut!.. Vay sen bana ördek dedin"in de ötesine geçmez mi?..
Kaldı ki.. İnsan sevdiğini eleştirmez mi?..
Ben en çok sevdiklerimi en çok eleştiririm üstelik.. Daha iyi olsunlar diye.. Evet.. Hokkabaz filmini de sevmedim. Sevemedim. Bana göre kötü filmdi.. Cem'i seviyorum diye fikrimin tersini mi söyleseydim?..
Cem 10 yıl sonra hâlâ ayni esprilerle sahneye çıkıyorsa "Bravo Cem" diye alkışlamalı mıyım?..
Cem bir sanatçı.. İyi de sanatçı.. Ama çok önemli bir sanattan hiç mi hiç nasiplenmemiş..
Eleştirileri sindirme, hoş görme sanatı.. Bunu başardığı gün, kendisini eleştirenleri düşman sanma hastalığından kurtulacak, bunu başardığı gün, o eleştirilerden yararlanmayı düşünüp çok daha iyi işler yapacaktır.
Ben seni sevmeye devam edeceğim Cem.. Ama eleştirmeye de devam edeceğim.
Ötesi senin bileceğin şey!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Eleştirileri sindirebilme sanatı..
Yayın tarihi: 16 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/16//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.