Önce şunu belirtelim; Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti hakkındaki kararı dava sonucunu tayin için veri değildir.
Yani, Mahkeme'nin 11 üyesinin oy birliğiyle davanın açılmasına karar vermiş olması, sonucunun da böyle olacağını göstermez.
İkinci nokta ise davanın görüşülmeye başlamasına ilişkin durumdur.
Raportör Doç.
Dr.
Osman Can, alternatifli sunumunda kararı heyete bırakırken, Anayasa Mahkemesi davaya Ceza Muhakemesi Kanunu açısından bakmayı kararlaştırdı.
Heyet, Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluş Yasası'nın 33'üncü maddesine göre değil, Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre kararını aldı.
Kararını bu şekilde aldığını davanın görüşülmesine karar vermeden önce, kendi içinde tartışma açıp delilleri görüşmekle yerine getirdi.
Ayrıca Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile ilgili tartışmayı açıp 4'ye karşı 7 oyla Gül'ün dosya dışına çıkarılmasını ret ederek de sergiledi. Sonuçta bunun bir ceza davası olduğunu gösterdi.
Davanın siyasal sonucu Şunu da kayda geçirmekte yarar var; Anayasa Mahkemesi'nin bugüne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'ndan gelip de geri çevirdiği bir dava tarihinde yok.
Süreç olması gerektiği gibi işledi.
Sorun normal işleyen sürece, davanın taraflarının kamuoyunda yarattıkları
"iade edilecek" beklentisinden kaynaklanan yanlış müdahalesidir.
Sonucunun böyle çıkacağını bildikleri halde iddianameye istemeden güç katan da böylece kendileri olmuştur.
Bu açıdan davanın açılış yönteminden sonraki gelişmelerine kadar birçok şey tartışılabilir.
Ancak bütün bunlar yarattığı siyasal sonucu değiştirmez.
Tartışmasının önünü kesmez
Görülüyor ki tartışmanın odağında da, MHP lideri
Devlet Bahçeli'nin dile getirdiği gibi
"kamu gücünün meşruiyet içinde nasıl kullanılacağı" olacak.
Seçmenin yüzde 46.6'sının oyunu alarak tek başına iktidara gelmiş bir siyasi parti hakkında,
"rejime yönelik tehlikenin odağı olmaktan dolayı Anayasa Mahkemesi'nin oy birliği ile kapatma davasını açmayı kabul etmiş olması" tartışmanın özünü oluşturacak.
Bundan sonra Meclis'teki her türlü yasama faaliyeti, hükümetin her icraatı davanın gölgesinde gerçekleşecek.
İlgisi olmayan olaylar dahi birilerince oraya doğru iteklenecek.
AK Parti grubu veya hükümet buna karşı ne kadar direnç gösterirse göstersin, Türkiye dünden itibaren yeni ve kritik bir sürece girdi.
Sürecin çok daha gerilimli olacağı da sivil toplum örgütlerinin geçen haftaki girişimleri ve buna karşı yapılan açıklamalar ile ortaya çıktı.
Çankaya açısından durum Cumhurbaşkanı'nın da davaya dahil edilmiş olmasına gelirsek.
Anayasa'nın 105'inci maddesi ve Yargıtay'ın
Kenan Evren hakkındaki içtihadı açısından bakılırsa Gül'ün davada olmaması gerekirdi.
Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya dün söyleyince anımsadık.
"Cumhurbaşkanı'nın görev sırasındayken geçmişte işlediği bir suçtan dolayı yargılanamayacağına ilişkin Yargıtay içtihadı", o dönemde Evren'in avukatlığını yapan İyimaya'nın savunmasıyla oluşmuştu.
İyimaya bu aşamada ünlü hukukçu
Sartory'nin bir sözünü anımsattı:
"Parti kapatmalar kolay toplumları zor, zor olanları ise imkansız toplum haline getirir..." Toplumun
"imkansız hale gelmemesi" ise herkesin sürece tahammülü ile olası hale gelir.
Yayın tarihi: 1 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/01//haber,9790A242C1184609A39A60C9E7EADF59.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.