Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya'nın AK Parti hakkındaki iddianamesinde bazı noktalar dikkatimizi çekiyor.
Örneğin Yalçınkaya, 10'uncu Cumhurbaşkanı
Sezer gibi öz Türkçe kelimelere ağırlık vermiş.
Geçmişte RP ve FP hakkındaki iddianameleri de okumuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, Yalçınkaya'nın AK Parti hakkındaki iddianamesi kendinden önce de benzer davaları açmış olan seleflerininkilerden daha ağır...
Başsavcı, iddianamesinin giriş bölümünü, ağırlıklı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi'nin siyasi partilere ilişkin karar ve görüşlerine ayırmış.
Orta bölümde siyasi yasak istediği 71 kişi hakkındaki iddialarını sıralamış.
Son bölümde de bu
"eylemlerin zorlayıcı sosyal gereksinim de gözetilerek hukuksal yönden irdelenmesi" ni yapmış, iddialarını ve gerekçelerini sıralamış.
Siyasi yasak istediği Cumhurbaşkanı
Gül, Başbakan
Erdoğan dahil 71 kişinin
"laiklik karşıtı eylem içinde bulunduğunu" kayda geçirmiş.
Toplam 162 sayfa tutan iddianameyi altını çizme gereği duyduğumuz iddialardan bazıları şöyleydi:
"Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olarak ılımlı İslam yoluyla şeriatı amaçlayan bir siyasi partinin bu model projesi gerçekleştiğinde, evrensel insan hakları ve çoğulcu demokrasi hiçbir boyutuyla söz konusu olamayacak, iktidar şeriat çerçevesinde hareket edecek, şeriatı benimsemeyenler sisteme ve kurallarına tabi kılınacak ve eşitlik ilkesi de yaşam alanı bulamayacaktır..." Yalçınkaya bununla kalmıyor, evrensel hukukun, egemenliğin yok olacağını, tüm referansların din ve Tanrı'ya dayanacağını ileri sürüyor.
'Şeriat istiyorlar' Bununla yetinmiyor, AK Parti'nin şeriat devleti kurmak istediğini iddia edip ekliyor:
"Dine dayalı ve bunu zorla benimseten bu yönüyle bir dikta rejimi ortaya çıkacak, demokrasiye, insan haklarına aykırı, ancak şeriata uygun eylem ve suçlar hoş görülüp teşvik edilecektir..." Başsavcı, bu noktada da durmuyor; daha ağır ithamlar sıralıyor.
AK Parti'nin kapatma yaptırımının
"demokratik toplum gereklerine uygun olduğunu" da ileri sürüp devam ediyor:
"Şeriatın kuralları bu tanımın çerçevesine girmez. Şeriat özünde demokrasiye kapalı bir yönetim biçimi olup totaliterdir. Dini kurallara dayalı bir rejimin çoğulcu demokrasi ile bağdaşabileceğini iddia etmek en hafif deyimiyle insanlığın aydınlanma mücadelesini ve sonrasındaki kazanımlarını inkar etmektir..." 'Çoğunluk diktası' Başsavcı Yalçınkaya, AK Parti'nin bir
"cihat" içinde ülkeyi İslami bir yapıya doğru götüreceği iddiasını dile getirip şöyle diyor:
"Erdoğan ve diğer partililerin demokrasiyi çoğulcu değil, 'çoğunlukçu'
olarak algıladığını gösteren eylem ve demeçleri olası bir 'çoğunluk diktasının'
açık işaretleridir." Başsavcı, türbanla ilgili Anayasa değişikliği, MHP ile üzerinde uzlaşılan ancak henüz komisyona sevk edilmeyen YÖK Yasası'nın Ek 17'nci madde değişikliğinin yasa gerekçelerini de kapatma gerekçesi olarak iddianamesine koymuş.
Hatta buna dayalı olarak
"tehlikenin yeterince yakın olduğu, davalı partinin eylemlerinin öngördüğü toplum modelini oluşturmaya elverişli bulunduğu, iktidarları süresince her geçen gün riskin arttığı görülmektedir" iddiasını da dile getiriyor.
Başsavcı Yalçınkaya, tartışması uzun sürecek bu iddialarını 10 klasör ve ek belgeleri kapsayan 7 klasörle birlikte 17 klasörde toplamış bulunuyor.
Yayın tarihi: 16 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/16//haber,1AD6F0A5853C4D7999157B91679E3CB2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.