Türkiye "Derin", "Çok derin" bir süreçten geçiyor. İsterseniz "Cadı avı" soslu kıyasıya hesaplaşma süreci de diyebilirsiniz.
Tüm filler olanca öfkeleriyle, sınırsız kinleriyle meydanlarda. Kimi AK Parti'ye kapatma davası açılmasını "İllegal Ergenekon yapılanması" soruşturmasına misilleme olarak gösteriyor...
Kimi Ergenekon soruşturmasındaki şok gözaltıları (85 yaşındaki bir başyazar sabaha karşı yatağından alınıp götürüldü) kapatma davasına misilleme diye yorumluyor...
Kimi AK Parti'nin "Hukuk devletine karşı darbe hazırlığı yaptığını" öne sürüyor...
Kimi iktidarın "Kadrolaşma dönemini tamamlayıp kendi derin devletini inşa etme aşamasına geldiğini" söylüyor...
Kimi ana muhalefet liderinin kapatma davasını "Haftalar önce" haber aldığını iddia ediyor...
Kiminden "Çoğunluk diktatörlüğüne doğru gidiliyor" çığlığı yükseliyor, kiminden de "Azınlık terörü estiriliyor" feryadı...
Ve tüm bu filler ve de daha niceleri, önlerine çıkanı eziyorlar, yıkıyorlar, öldürüyorlar.
Ve bu toz dumanda olan çimenlere oluyor.
Fillerin tepiştiği o çimenlerden bir bölümü borç batağında ve çaresiz. O kadar çaresiz ki, 40 yaşında bir kadın, önceki gün Bağcılar'da evin balkonundan atlayıp intihar etti. Kredi kartı borcunu ödeyemediği için.
Ondan bir gün önce Kahramanmaraş'ta bir esnaf, dükkanında tabancasıyla intihar etti. Kredi kartı borcu yüzünden.
Ondan önce Muğla'da bir öğretim görevlisi okulun merdiven boşluğunda kendini astı. Sadece 800 liralık kredi kartı borcu karşısında çaresiz kaldığı için.
2006'da bir ara ayda ortalama 30 kurban alan kredi kartı krizi hortladı hortlayacak.
Daha dün sabah görüştüğümüz bir banka müdürü kredi kartlarının aylık taksitlerini bile ödeme gücünü yitirenlerin ürkütücü şekilde arttığını söyledi. Asgari ödemeyi yapamadıkları için bankalardan yeni kredi bulamayan bu kitlenin son çare olarak faktoring şirketlerinin kapısını çaldıklarını, onlardan aylık yüzde 2 faizle ve 8 taksitte ödenmek üzere borç aldıklarını, onunla kredi kartını kapatmaya çalıştıklarını ama bir süre sonra borcu borçla çevirme imkanlarını da yitirdiklerini anlattı uzun uzun.
Yine bu dostumun verdiği bilgiye göre, askerdeki gençlere banka havalesiyle gönderilen para tutarı 50 YTL'ye, üniversitede okuyan gençlere gönderilen ise ortalama 100 YTL'nin altına indi.
İşsiz ve umutsuz yığınlar Fillerin üstünde tepiştiği o çimenlerden bir bölümü ise işsiz ve umutsuz. Daha dün sabah TÜSİAD'ın Merkez Bankası'nın işbirliğiyle hazırladığı "İşgücü, Gelir, Harcama ve Yoksulluk Açısından Türkiye'de Hanehalkı Raporu" açıklandı. Bakın nasıl bir tablo çiziliyor:
2002-2006 döneminde çalışma yaşındaki nüfus 3.6 milyon kişi arttı ama bu kitlenin sadece yüzde 26.9'u iş bulabildi, yüzde 73.1'i evinde oturuyor.
2006'da Türkiye'de resmi işsizlik oranı yüzde 9.9 olarak belirlendi ama çalışmak isteyip de iş aramayanlar eklenirse bu rakam yüzde 16.9'a, geçen yıl için ise yüzde 16.3'e yükseliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre de "Çalışmak isteyip de iş aramayanlar" 1 milyon 750 bin kişiyi aşıyor. Hele içlerinde 651 bini artık yaşamlarının sonuna kadar iş bulmaktan umutlarını kesmiş durumdalar. Yine TÜİK araştırmaları kadınların iş dünyasından çıkıp eve kapanma süresinin hızlandığını gösteriyor: Çalışma çağındaki 12.5 milyon kadının asli işi artık çocuk yapmak, çocuk bakmak!
TÜSİAD'ın raporunda Türk halkının yüzde 17.8'inin, Türkiye'deki hanelerin de yüzde 14'ünün yoksulluk sınırında yaşam savaşı verdiği belirtiliyor, "Ayninakdi yardım alanların sayısı belirgin biçimde artıyor" deniliyor.
Çimenler işsiz. Çimenler aşsız. Çimenler umutsuz. Ve filler çimenlerin üstünde tepişiyor. Gece-gündüz demeden dövüşüyor.
Bunun sonu kaos. Yaratıcı kaos mu bekliyor bizi, yoksa yıkıcı mı; hep birlikte göreceğiz. Tabii toplumsal cinnetle aklımızı yitirmemeyi başarabilirsek.
Yayın tarihi: 22 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/22//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.