Yargı tarafsızlığını yitirirse ve siyasallaşırsa bir ülkenin ne duruma geleceğini merak edenlere Pakistan'ı izlemelerini öneririz. Hemen belirtelim; Pakistan'ın hem Cumhurbaşkanlığı, hem de Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan, yani günümüz standartlarına göre "Askeri diktatör" tanımına bir hayli uyan General Pervez Müşerref'i savunacak değiliz.
Ancak gerçekleri de göz ardı etmemek zorundayız: Müşerref mevcut koşullarda 160 milyon nüfuslu ülkede istikrarın biricik güvencesini oluşturuyor.
Pakistan'daki tablo kabaca şöyle: El Kaide çizgisindeki dini akımlar -binlerce medresede yetiştirdikleri militanlarla-toplumun ciddi bölümünü yanlarına çektiler, birçok eyalette isyan başlattılar, intihar eylemleriyle İslamabad, Karaçi, Lahor gibi büyük kentleri kan gölüne çevirdiler. Sadece iktidar değil, rejim çökmek üzere. Ve bu ülke nükleer silaha sahip!
Bu kaosta sadece silahlı kuvvetler ayakta durabiliyor. O da dağılırsa ya İran benzeri dini rejim gelecek ya da Usame Bin Ladin ilk fethini ilan edecek. İkinci olasılığın çok daha güçlü olduğunu da belirtelim.
Müşerref elbette sütten çıkmış ak kaşık değil. Ancak patlamak üzere olan yanardağdan farksız Pakistan'da terörle mücadelenin daha da zora girmesini önleyebilecek başka aday da yok.
Kontrollü normalleşme İşte bu gerçekten yola çıkan Batı (İsterseniz ABD diyebilirsiniz), 1999'da darbeyle iktidarı ele geçirdikten sonra demokrasiyi budayan Müşerref'i "Kontrollü olarak" normale dönüş için teşvik etti. O da sürgüne gönderdiği eski başbakanlardan Benazir Butto ile uzlaşmaya vardı: Müşerref bir dönem daha cumhurbaşkanı kalacak, Butto da 2008 başında yapılacak genel seçimle başbakan olacaktı.
Bu uzlaşma uyarınca görev süresi 15 Kasım'da dolacak olan Müşerref cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu, 6 Ekim'de ulusal parlamento ve bölge meclisleri üyelerinden oluşan toplam 1200 üyeli kurulun yüzde 98'inin oyuyla seçildi.
Yargı mı, muhalefet mi? Ve
tam bu noktada Yüksek Mahkeme devreye girdi: Müşerref'
in genelkurmay başkanlığını bırakmadan cumhurbaşkanlığını sürdürmesinin Anayasa'ya uygun olup olmadığını incelemeye başladı. (Müşerref, "Anayasal komplo"dan çekindiği için seçilmeden önce üniformasını çıkarmayı reddetti.)
Yüksek Mahkeme incelemeyi uzattıkça uzattı. Hemen hatırlatalım;
Mahkeme Başkanı İftihar Muhammed Çavduri ile General Müşerref tam anlamıyla "
Siyasi hasım "
haline geldiler. Müşerref, Çavduri'yi geçen Mart'ta uzaklaştırdı, muhalefetin bir "Lider" bulmanın heyecanıyla aylarca süren eylemleri sonucu Yüksek Hakimler Kurulu'nca görevine iade edildi.
Ve intikam ateşiyle tutuşan Çavduri, yargıyı siyaset batağına çekti. Müşerref'i sıkıştırmak için örneğin Batı'da eyleme hazırlanan bir El-Kaide hücresinin kilit adamını serbest bıraktı. Sadece o olsa neyse; Pakistan'da katliam üstüne katliam yapan dinci teröristlerin perde gerisindeki yöneticilerini de salıverdi.
Müşerref iki gün önce olağanüstü hal (aslında sıkıyönetim) ilan ettiğinde Yüksek Mahkeme incelemesini bir türlü bitirmemişti. Ve El Kaide'ye bağlı dinci grupların isyanı yayılıyor, karakollar, kışlalar peş peşe düşüyor, yüzlerce asker ve polis rehin alınıyordu.
Müşerref'in hamlesi yeni bir askeri darbe olarak görülebilir. Ama ülkede son yıllardaki sınırlı açılımların sıfırlanmasında yüksek yargının ağır vebalini göz ardı etmemek koşuluyla.
Pakistan herkese ders olmalı: Bir ülke için en büyük felaket tarafsızlığını yitirmiş, militanlaşmış yargıdır.
Yayın tarihi: 5 Kasım 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/05//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.