Bu yazıyı hazırlamak için bilgisayarın önüne oturduğumuzda, doğrusu parmaklarımız tuşlara gitmek istemedi. Şöyle bir e-mail alsanız, ne düşünürsünüz: "Türkler artık Kürtler'le kardeşlik numaralarına inanmıyor. Benim önerim, herkes kişisel olarak Kürtler'le günlük ilişkilerine (alışveriş, selamlaşma, işe alma, evini kiraya verme) kısıtlama getirsin. Bu her Türk'ün görevi olmalı." ABD'den bir yurttaşımız merkezi İstanbul'da bulunan bir derneğe iletmiş bu önerisini, o da önüne gelene göndermiş. (İletideki ki gönderilen adresler listesi üç sayfa tutuyor.)
Ya da şöyle bir mail düşse elektronik posta kutunuza ne hissedersiniz: "Sorun bölücülük veya terör değil, Kürt'ün ta kendisidir. Teröristi, işadamı, manavı, dolmuşçusu, garsonu, otoparkçısı, eşkıyası, kapkaççısı... Hepsi aynıdır. Sorun Kürt bölücülüğü değil, Kürt yayılmasıdır." Bu da yüzlerce kişiye gönderilmiş.
10 gündür bize ulaştırılan email'lerin sadece ikisi bu. Üstelik en ılımlıları!
Topyekûn sürgün çağrıları yapanlar bile var.
Bursa gözümüzü açmalı İş çağrıyla kalsa omuz silkip geçeceğiz ama uygulamaya koymaya kalkışanlar çıktı. Geçen hafta Bursa'da yaşananlar bile tüylerimizi ürpertmeye yetmeli. Kürtler'in evleri, işyerleri hedef yapıldı, bazıları evleriyle birlikte diri diri yakılmak istendi. Hem de yıllarca bir arada yaşadıkları komşuları tarafından.
Korkuyoruz; 2005 Mart'ında Mersin'de bayrak yakma olayıyla başlayan "Sokak tepkisi"ne sürekli yeni halkalar ekleniyor: Gemlik, Yalova, Kemalpaşa, Seferihisar, Eskişehir, Bursa...
Türkiye'de yeni 6-7 Eylül'lerin tohumları ekilmek isteniyor. Tedirginiz; Toplumsal barışın çimentosu olan sağduyu kayboluyor.
Türkler ile Kürtler arasında görülmez duvarlar örmek için uğraşanlar emellerine ulaşmak üzere. Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu on gün önce çok önemli bir uyarıda bulundu: "Türkiye'nin birçok yerinde meydana gelen olaylar ikinci bir Kürt göçünü tetikleyebilir. Bu göç böyle buradan Batı'ya doğru değil, Batı'ya 1990'lı yıllarda göç etmeye zorlanmış veya öncesinden orada yaşamaya başlamış Kürtler üzerinden olacak.
İkinci bir Kürt göçü bu defa Batı'dan buraya, bölgeye doğru akacak ve bu kanlı biçimde olacak. "
PKK'nın oyununa gelmek Bu çığlığı ciddiye almalıyız. Almak zorundayız.
Çünkü PKK'nın da zaten istediği bu. Stratejisi "Türk-Kürt birliğinin temellerini dinamitlemek" üstüne kurulu.
Türkiye terörün iyice gemi azıya aldığı 1990'larda bile bu tuzağa düşmedi. Bölücü terör örgütünü lanetlerken, komşusu, arkadaşı, müşterisi, işvereni, akrabası Kürtler'e toz kondurmamaya, onları asla incitmemeye özen gösterdi.
"Türk-Kürt kardeşliği"ni birliğimizin, bütünlüğümüzün, ortak geçmişimizin ve birlikte yürüyeceğimiz geleceğimizin en sağlam güvencesi gördü.
"Et" ve "Tırnak" ayrılmazlığına canı gönülden inandı. Tanrıkulu'nun işaret ettiği tehlikeyi savuşturmazsak, "Et" ve "Tırnak" ayrılırsa, coğrafyamızda etnik açıdan homojenleşmiş veya homojenleştirilmiş bölgeler ortaya çıkar.
Ve işte o zaman tarihimizin en büyük felaketiyle, trajedisiyle karşılaşırız.
İşte o zaman PKK kazanır.
İşte o zaman Türkiye önlenemez şekilde bölünür.
Aklımızı başımıza toplamalıyız. Hepimiz. Hepimiz... Hemen. Hemen...
Yayın tarihi: 4 Kasım 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/04//haber,058CB49E5FD54291A7014130D41BBDCE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.