Dün de yazdım; bugün sürdürmek istiyorum.
"Söz konusu vatan olunca gerisi teferruat" cümlesi, 1920'li yıllarda yaşarken, haklı ve yerinde bir cümle, ama bugün kullanılınca, devleti kutsallaştırdığı ve bireyi önemsiz kıldığı ölçüde tehlikeli bir bakış açısı.
Sarıkamış soğuğuna gömdüğümüz 90 bin şehit; Çanakkale'de kaybettiğimiz 200 bin can
"teferruat" değildi. Haydi, ölüm kalım savaşı verilen bir ortamda, on binlerce kayıp,
"bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır; toprak, uğrunda ölen varsa vatandır" dizelerinde bir karşılık bulabilir... ama ya bugün...
Bugün
"Ey vatan gözyaşların dinsin... yetiştik çünkü biz" atmosferini yapay buluyorum.
"Dün" yaşandı bitti. Bugün yeni şartlar var önümüzde; farklı bir konjonktür içindeyiz. 1920'lerde değil, 2000'li yıllarda yaşıyoruz.
Bugün de canımız yanıyor ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın söylediği gibi, biz onların canını çok daha fazla yakabiliriz. Ya sonra?
"Yüreklerin kulakları sağır... Hava kurşun gibi ağır..." Nazım Hikmet tersini söylüyor ama,
sen yansan, ben yansam, biz yansak, acaba karanlıklar gerçekten aydınlığa çıkacak mı ? Yoksa daha beter bir karanlık mı kaplayacak ufkumuzu?
Karanlığa karşı,
haydi gelin, kurşunları eritelim!!! Ve aklıma takılan, beynimde yankılanan bir soru: PKK'nın esir aldığı 8 askerimizle nedense fazla ilgilenmiyoruz. Pek az köşe yazısı bu konuyu ele alıyor. Acaba
"teferruat" gibi mi görüyoruz?
Yayın tarihi: 31 Ekim 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/31//ilicak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.