Geçen hafta
Hürriyet'te, genel yayın yönetmeninin PKK eylemlerini söz konusu ederek yazdığı bana göre "pervasız" yazılara önce
Sabah'ta,
Ergun Babahan karşılık verdi. Ardından
Hıncal Abi (Uluç), adını koyarak,
Ertuğrul Özkök'ün yaptığının yanlış olduğunu yazdı. Bunlar, geçen haftanın çılgınlığı içinde ortaya çıkmış iki vahaydı. Başka kimseden ses gelmedi. Ancak pazar günü
Cemil Çiçek, "Aman,
Çorum'u,
Maraş'ı unutmayalım" dedi.
Evet, sorun, PKK eylemlerine gösterilen tepkinin kısa sürede yeni bir
Çorum, Maraş,
Kürt 6-7 Eylül'ü yaratma tehlikesidir. Bu tehlike, sadece İstanbul'la sınırlı değildir. Bir çırpıda dalga dalga büyüyebilecek ve tüm Türkiye'yi sarabilecek bir tehlikedir.
Bunları söylerken, bir kere daha PKK'nın eğrisini doğrusunu tartışmanın anlamı yok. Bunları bu köşede yazdığım yazılarda,
Fehmi Koru'yla birlikte
çarşamba geceleri
ATV'de yaptığımız
Beyin Fırtınası programında söyledim. PKK'nın eylemlerini, ben, üstüne üstlük, sadece Türkiye'nin "içiyle" ve PKK'nın kendisiyle sınırlı da görmüyorum. Bu, hızla büyüyen uluslararası oluşumun bir parçasıdır. Türkiye'nin bu sorunun çözümünde son derecede uyanık, dikkatli, geniş perspektifli olması şarttır. O açıdan hükümet politikasını da, kadrolarını da yeterli bulmuyorum. Ama beni ilgilendiren daha başka bir şey var.
Halk sokağa çıkınca Türkiye, çok uzun bir süredir, bu tür olaylarda, sokağa çıkmakta müthiş bir kitlesellik yakalıyor. Bunu, sadece halkın kendi iradesiyle, içgüdüsüyle hazırlanmış bir şey olarak değerlendirmek bana çok zor geliyor. Kuşkusuz çeşitli konularda, farklı sosyolojilerin de katkısıyla ortaya çıkmış bir bilinç, bir tepki mevcuttur. Ama asıl önemli olan bunun
örgütlenmesi ve
kontrol edilmesidir. Geçen gecelerin birisinde göz ucuyla televizyona bakarken emekli bir tümgeneralin son olaylar hakkında yaptığı açıklamaları dinledim. Paşa,
"PKK'yı askerler değil, halk bitirecektir" dedi. Devamında,
gençlerin bu işi başarmak üzere olduğunu fakat
"liderlik ihtiyacı" bulunduğunu belirtti. Onların heyecanlarını ayaklandıracak, iradelerini güçlendirecek, kararlılık ve azimlerini canlı tutacak bir liderliğe ihtiyaç olduğunu söylüyordu emekli tümgeneral.
Kahramanlıklar göstermiş bir savaşçı generalin bu duygularını ve yaklaşımını anlamak çok kolay.
Ama bunun, içinde bulunduğumuz sorunu çözmek için gerekli koşul olduğuna da kimse beni inandıramaz. Bu, örneklerini tarihin içinde birçok kere gördüğümüz,
gayrı nizami örgütlenmenin bir uzantısıdır, bir yansımasıdır. Bu yöndeki oluşumların son zamanlarda bizde ne tür bir gelişme gösterdiği bugün artık biliniyor. Öte yandan, ben, gene bir emekli korgenerali, "Şimdi halkı örgütlüyoruz, bu işler sokakta, (o
"sivil hareketle" diyordu) bitirilecektir" derken kulaklarımla duydum.
Pogrom kültürü Bilenler bilir. Rusça'da ve Rusya'da doğmuş bir kavram var;
"kıyamet" anlamına gelen bir sözcük:
pogrom. 19'uncu yüzyıl sonunda Rusya'da, sonra Almanya'da Yahudilere karşı halkın ayaklanmasını, onları "kırmasını", yağmalamasını, yok etmesini ifade eder. Türkiye, çok uzun bir süredir bu kültürle yoğruluyor. Türkiye, tef gibi gerilmiştir. Patlamak için bir kıvılcım beklemektedir. Üstelik, unutmayalım, bizim,
Cemil Çiçek' in belirttiği gibi
Maraş'ta,
Çorum'da yaşanmış bir
pogrom geçmişimiz, pogrom kültürümüz vardır. Yenisi ortaya çıkabilir.
Üstelik, hükümetin, seçim sonrasında ortaya çıkan ataleti nedeniyle kaybettiği momentumu yakalamak maksadıyla sokaktaki bu duyarlılıkla bütünleşmek isteyeceği, ona teslim olacağı açıktır.
Tam da bu şartlar altında bize söyleyecek bir tek şey kalıyor ki, o da son zamanlarda yazdığım yazıların hepsini bitirirken kullandığım uyarıdır:
aman dikkat!
Yayın tarihi: 30 Ekim 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/30//haber,58A48A617D864A33A6689918A114F37C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.