Yazanlar haklı: THY'de, müzik çalınmıyor, müzik çıldırtıyor; ama döşemeler ve dekor da.
THY'nin gerek iç hat gerekse dış hat yolculuklarında sürekli olarak "yayınlanan" bir müzik var; birisi buna "Türk müziği" deyince kıyamet koptu. Oysa onu yazan haklıydı ve hiç komplekse kapılmasına gerek yok, elbette Türk müziği orada çalınan . Fakat Türk müziği deyince birkaç katmanlı bir olgu akla geldiğinden bu işin erbabı karşı çıktı. Karşı çıktı ama sorunun tam da o olduğunu fark etmedi.
Bu itirazı benim de meftunu olduğum klasik Osmanlı müziğini kurtarmak maksadıyla öne süren üstatlarımız o arada Türk müziği denilen "vaka'nın" buraya geldiğini gözden saklamış oldular. Gırnatadan klarnete ve ötesi... THY'nin hoparlörlerinden yayılan müzik, son dönemlerde nereye başımızı çevirsek kulağımıza çalınan klarnet melodilerini içeriyor
. Bu melodiler bizim klasik klarnet tınımızın dışına çıkan, 1990'lardan sonra daha geniş bir biçimde dolaşıma girdiği için kendisine bir yenilik arayan bazı sanatçıların ilginç veya ayrıksı bulup benimsediği, aslında Orta Avrupa gezginci Çingenelerinin klarnetlerinden yayılan melodiler. Arka fonda elbette hangi parçanın icra edildiğiniz anlıyoruz ama bazı "cazımsı" zorlamalarla ve özellikle bu değindiğim tını tutturularak iş şirazesinden çıkıyor ve ortaya bu garip sesler dökülüyor.
Ne İsveç müziğidir bu ne Venezüella; bal gibi Türk müziğidir ama kulaklarımız yabancı olduğundan onu böyle nitelendirmeye itiraz ediyoruz. O zaman şu soru akla geliyor: niye bu müzik?
Ölen Türk müziği İlk yanıt, Türk müziğinin ölümüyle ilgili. Bir mezardan farksız olan uçak kabinlerinde eğer Evcara Peşrevi veya Suzidil Saz semaisi bihakkın icra edilseydi ben bayılırdım. Ama öyle bir müzik kabul görür müydü ve öyle bir ses yapısını oradan yayınlama hakkı var mıydı THY'nin bilemem. İkincisi, Türk müziğinin bir de, malum, "sanat" hali var. Daha sonra onun arabesk ve en nihayet "fantezi" hali geliyor. Bugün tartıştığımız, kulağımızı tırmaladığını söylediğimiz müzik gelip bu noktaya bağlanıyor.
Şu halde söylenmesi gereken ilk şey şu ki, böyle bir alanda herkesi memnun edecek müzik bulmak zor. Ama hiç değilse insanların "kısmıazam"ını rahatsız etmeyecek, yumuşak, genel bir şey yakalanabilir.
Bunun ne olacağını hepimiz biliyoruz ama Batı kökenli o müziği yayınlamaya hiç kimse cesaret edemiyor. Adında "Türk" sözcüğünü taşıyan ulusal bir havayolunun uçaklarında illa Türk müziği çalmak istiyoruz.
Müzikten dekora arabesk... Bu duygu bizi sarıp sarmaladığı ve kasıp kavurduğu için de mesela THY'nin İstanbul CIP salonunda karşılaştığımız manzarayla yüz yüze geliyoruz:
Arabesk/barok koltuklar, kenarsız sedirler, divanlar, rokoko süslemeler, bol yaldız, kalın perdeler, duvarlara çekilmiş tül perdeler, üstlerine (evet üstlerine) iliştirilmiş gene barok çerçeveler içindeki Osman Hamdi ve diğer oryantalistlerin resimlerinin röprödüksiyonu, vs. Kısacası "kiç" dediğimiz ve gerçeklikten uzak, taklide dayalı, gerçek bir şeyin ikinci, üçüncü dereceden türevi olan, boş bir nostalji ve duygusallık yaratmayı amaçlayan, kısacası en kötüsünden bir müsamere dekorunu andıran nesneler .
Hiç şaşırmayalım. Türkiye'de bugün nereye bakarsak bakalım bulduğumuz, bulacağımız estetik artık budur.
Bunun AKP ile ilgisi yok. Çok daha geniş bir sosyoloji bu. Ne Doğulu ne Batılı olan, kendisine özgü bir sentez yakalama çabasını hala sürdüren bir toplumun "yaratısı". O zaman Türk müziği de ancak bu çalınan müzikle örtüşür. Hosteslere o garip mavi, turkuvaz ve pembeler giydirilir. Kravat yerine erkekler o acayip düğümleri boğazlarına dolarlar. Yazanlar haklı: THY'de, müzik çalınmıyor, müzik çıldırtıyor ama döşemeler ve dekor da!..
Yayın tarihi: 6 Ekim 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/06//haber,79A67EF8275740D3BE5E12D06B66DF0B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.