Tarihi boyunca hep 'kritik dönemeçler'den geçen Türkiye ABD'de ortaya çıkan Ermeni Tasarısı nedeniyle bir kez daha o 'kritik dönemeçler'den birisini alacak. Veya alamayacak!
Sorunlar ve bilenler Ermeni Tasarısı başlı başına bir olgu.
Seçim sonrasında beklenen performansı göstermeyen hükümet bu tasarıyla birlikte yeni bir yara almıştır .
Gerçekten de bu konuda çok daha etkin bir politika izlenebilirdi. Zaten geldiği, yaklaştığı belli olan bir tehlikeye karşı hükümet çok daha canlı bir etkinlik içinde bulunabilirdi .
Türkiye, 1918 sonrasının en tartışmalı ülkelerinden birisidir. Bu tartışmanın önemli bir bölümü cumhuriyetin yıkılan bir imparatorluğun küllerinden doğmasıdır. Hiçbir 'irrdentist' (yayılmacı) politika izlemese de Türkiye, özellikle Ortadoğu söz konusu olduğunda bu gerçek unutulmamalıdır.
Oysa bu kadar kuvvetli tarihçilerimizin, uzmanlarımızın bulunmasına karşın Türkiye kendisini doğrudan ilgilendiren meselelerde derinlikli bir perspektifle hareket etmiyor . Kısır, yetersiz ve hatta atıl kalıyor.
Bu sorunları çözmek veya aşmak çok güçlü bir dış politika kadrosuyla mümkündür. Bildiğimiz kadarıyla Türk dış politikası böyle bir kadroyla biçimlendirilmiyor. Tek dayanak Dışişleri Bakanlığı'dır.
Oysa İngiltere'de, Amerika'da, Ortadoğu konusunda benim diyen hiçbir akademisyen ilgili Dışişleri Bakanlığı'yla ilişkisinin olmadığını söylemez. Avrupa ve sorunlar İkinci sorun daha da vahimdir. Böyle bir yaklaşım içinde olmadığımız için
bugünküne benzer bir problemle karşılaştığımızda ilk tepkimiz hamasipopülist bir tepki olmaktadır . Bugün ABD'ye savrulan tehditler ne demek istediğimizi açıklamaya yeter. Oysa ne ABD'nin bu tehditlerden 'korkacak' yanı vardır ne de Türkiye onlarla bir yere varabilir.
Üstelik bu yaklaşım bizi daha da tehlikeli bir eşiğe getirip bırakıyor.
Türkiye'nin bugün Avrupa'yla olan ilişkilerinin sıcak, yapıcı, umut verici olduğunu söylemek olanaksız .
Bu sadece bizden kaynaklanmıyor. Bugün Fransa-Almanya hattı Avrupa'yı Türkiye'ye karşı sırtını dönmeye çağırıyor. Bu, itiraf edelim, adı konmasa da öncelikle İslamla ilgili bir sorundur. Önümüzdeki on yılda bu sorunun çok daha büyük boyutlara varacağı düşünülüyor. Türkiye'de ise İslama vurgu yapan bir iktidarın önümüzdeki on yılı kontrol edeceği varsayılıyor. Bu iki olgunun yaratacağı bir 'tepkileşme' Avrupa'yla ilişkimizin geleceği sınırı bize daha iyi gösterebilir .
Amerika'ya sırt dönmek! Öte yandan Türkiye, içeride yükselebildiği kadar yükselmiş bir Amerika düşmanlığı döneminde o ülkeyle ilişkilerini kesmekten, koparmaktan söz ediyor. Böyle bir çıkış, bugünkü Ortadoğu göz önünde bulundurulunca hazindir.
Her şey bir tarafa, PKK terörü bu anı beklemiş, iki ülke arasındaki ilişkilerin en bozulduğu noktada bindirmiştir. Sadece bunun düşünülmesi bile ABDTürkiye ilişkilerinin kopmasının ne anlama geldiğini, geleceğini göstermeye yeter.
Sorun Ermeni Tasarısı'nın kapsamında yer alan iddialar değildir. Sorun iki ülke arasında ortaya çıkan bunalımdır. Türkiye, bu krizi aşamazsa yapayalnız bir ülke olarak kalır. Burada suçlu Türkiye'dir demiyoruz elbette. Yanlış yapan Amerika'dır. Fakat Türkiye'nin de ne yapacağını çok farklı açılardan bakarak yeniden düşünmesi, tasarlaması gerekir. 'Soğuk Savaş sonrası' denilen dönemin bile sona erdiği bir dönemde Türkiye'nin bakış açısını, yaklaşımını değiştirmesi bir zarurettir.
Dış politikada şahsiyetli olmak bir kazançtır. Bizim korkumuz Türkiye'nin şu anda herhangi bir politikasının, planının olmaması, öfkeyi ve kırıp dökmeyi şahsiyet göstermek saymasıdır, sanmasıdır.
Aman dikkat!.
Yayın tarihi: 16 Ekim 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/16//haber,34745DE1553D469E99822A16214D4966.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.