Türkiye'nin dış politikada kritik bir aşamaya gelmesine yol açan ana sorun Ortadoğu'dur. Fakat Ortadoğu sorunu dediğimizde bir tek odaktan söz etmek olanaksızdır. Biraz açalım.
Tezkereyle başlayan... Olaylar, hiç kuşkusuz
1 Mart tezkeresinin reddiyle başladı.
O ret kararı sonuna kadar doğruydu. Fakat ona giden süreç yanlıştı. Karardan önce Erdoğan, İncirlik Üssü'nün kullandırılmasına söz vermişti. Amerika bunun üstüne harekete geçmişti. O dönemde Meclis Başkanı olan
Bülent Arınç'ın müdahalesi,
Başbakan Gül'ün inisiyatifiyle olay tersine döndü ve tezkere Meclis'ten çıkmadı.
ABD bunu unutmadı. Çok ağır tepki gösterdi. Arkasının geleceğini hissettirdi. Ondan sonraki açılımların hepsi aynı doğrultuda, yani Amerika'nın Türkiye'yi farklı bir gözle algıladığını hissettiren bir tonda cereyan etti.
Tüm bunların düğüm noktası ise
Türkiye'nin çok önemsediği, Amerika'nın ise bir tarihte açıkça bizim için geçerli değil diyerek devre dışı bıraktığı stratejik ortaklık kavramıdır . Buna göre Amerika'yla Türkiye bugün ancak çıkarları doğrultusunda ve yönünde hareket eden iki ayrı devlettir.
Üçüncüsü,
Amerika'nın PKK konusunda verdiği sözleri tutmamasıdır. Kuzey Irak'ta bulunan PKK ofislerinin kapatılmasından daha birçok diğer hususa kadar
ABD, sürekli tekrarlamasına rağmen PKK'ya karşı bir yaptırım uygulamamıştır. Bu tavrının Türkiye'ye bazı mesajlar iletmesini istemiştir.
Dördüncüsü,
Kuzey Irak'ta meydana gelen oluşumlardır .
Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulamaya koyulmasından sonra Amerika için bölgede yer almanın iki anlamı vardı
. İlki, oradaki petrol olanakları üstünde etkili olmak. İkincisi, bölgede, yarın öbür gün Türkiye'yi bütünüyle devre dışı bıraktığında yeni bir müttefik olarak kullanacağı bir Kürt devletinin kurulmasını sağlamak. Özellikle Kürt devleti konusunda beklentilerini bütünüyle yok sayarak hareket etmesi Türkiye'de giderek büyüyen
Amerika sorununun kaynağını oluşturmaktadır.
Türkiye ve hataları Bunlar Amerika'dan Türkiye'ye yansıyanlar. Ama buradan Amerika'ya yansıyan huzursuzluk odaklarından da söz edelim.
Her şeyden önce İslami duyarlılığa sahip bir Türkiye hükümetinin Amerika'da, Beyaz Saray'da nasıl algılandığı cevaplandırılması gereken başlı başına bir sorudur. Beyaz Saray'a akıl veren insanların İslam konusuna nasıl yaklaştığını bildiğimiz bir dönemde bu sorunun yanıtı henüz net değildir ama geçiştirilemeyecek derecede önemlidir ve arkasının kovalanması gereklidir.
İki.
AKP hükümeti, özellikle Meşal'i davet ederek, ona gereksiz bir yakınlık göstererek Amerika'yı rahatsız etmiştir. Kaldı ki, Meşal'in ziyaretinin izah edilebilecek, savunulacak herhangi bir pozitif yanı yoktu. Aradan bunca zaman geçtikten sonra da öyle bir özellik ortaya çıkmamıştır.
Üçüncüsü İran konusudur.
Türkiye, İran hususunda ne yapacağını bilemez bir durumdadır. Bir yandan Amerika'ya rağmen İran'la iyi ilişkiler geliştirilmektedir. Diğer yandan Amerika'nın İran politikası desteklenmektedir. Bu çelişkinin aşılması ve Türkiye'nin
denge oyununu başka bir mantıkla oynaması gerekir.
Son nokta:
Türkiye bugüne değin Ermeni tasarısını daima Amerika'daki Yahudi lobisinin katkısıyla, desteğiyle aştı. Oysa, bir süre önce o lobinin başı Türkiye'ye desteğin geri çekildiğini gösteren bir açıklama yaptı. Ardından da tasarının komisyonda kabulü geldi. Bu, Türkiye'nin işbaşında bulunan hükümetine dönük çok önemli ve bundan sonrasını da etkileyecek, dikkatle izlenmesi gereken bir karardır.
Evet, durumun düğümü bunlardır. Türkiye, yakın tarihinin en önemli dönemecindedir. Çünkü,
Soğuk savaş sonrası sonrası dönem başlamıştır. Türkiye öncelikle bunu bilmek, algılayabilmek zorundadır. Gerisi gelir!
Yayın tarihi: 18 Ekim 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/18//haber,A6BB37F58E4649D6A7C99D7D9F89166F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.