Ordunun, AKP'nin ve muhalefetin pozisyonları çok önemli bir kavşakta kesişmiş durumda.
Ordu ve siyaset Ordunun Türk siyasetinde oynadığı rolün, tuttuğu yerin tarihsel kökenleri üstünde durmaya, bu kurumun bütün modernleşme tarihi içinde ne ifade ettiğini bir kez daha anlatmaya gerek yok.
Modernleşmenin en önemli kurucu parametrelerinden birisi olan ordu, siyasetin ve toplumsal yapının biçimlenmesinde kendisinde doğrudan müdahale hakkını gören, bunu kendisine bir misyon olarak tayin etmiş bir kurumdur. Bu olgunun anlamını iyi tayin etmek gerekir. Salı günkü yazımda da belirttiğim gibi,
ordunun merkezin ana unsuru olarak bugüne kadar gerçekleştirdiği müdahalelerin altında yatan en önemli neden muhalefetin ortaya çıkmasını ve kendi özgürlüğünü tayin etmesini engellemekti. Dayanışmacı (
solidarist), sınıf farklarını yok sayan (
korporatist), devletin öncülüğünü belirleyiciliğini kabul eden (
organik) bir toplumun 'kurucusu' olarak, ordu, merkezde oluşmuş ve hegemonik bir özelliğe taşıyan 'kontrollü' siyasete toplumun/halkın, karşı çıkmasına her defasında tepki göstermiştir.
Kontrollü modernleşme ve ordu Bizdeki modernleşme 'kontrollü' bir modernleşmedir. Toplum dönüşsün ama yukarıda anlattığım ana özelliklerini yitirmesin istenir. Ordunun işlevi bu 'hiza ve istikamet'i tayin etmek olarak biçimlenmiştir. Siyasal modernleşmenin tam da bu anlayışın tersi olduğu hatırlanmaz. Gerçekten de siyasal modernleşmeyle birlikte toplum organik ve bütün değil, ayrışmış ve parçalı bir yapıya dönüşür. Bu da toplumun siyasete doğrudan müdahalesidir.
Türkiye'de bu anlama gelecek muhalefet, işaretleri
Serbest Fırka ile verilse de,
Demokrat Parti ile başlar. Sonra
AP ve
ANAP ile devam eder.
RP ve
FP de bu minval üzere partilerdi ama yanlış kurgulanmışlardı.
AKP, ne yapacağını ve yönünü 2002'de çok da iyi belirleyemeyen bir parti olarak başladıysa da 2007 seçimlerinde yeni bir
merkez-muhalefet partisi olarak ortaya çıktı. (İktidar olmak, muhalif olma özelliğine ters değil; hatta iktidar olmanın şartı muhalif olmaktır.) Daha önce 1997'de ordunun gösterdiği tepki, Nisan 2007'de farklı bir yoldan da olsa tekrarlandı. Sonrası malum.
Yeni siyasal durum ve yanlış muhalefet Fakat bu 'malum'un çok önemli bir boyutu var:
ordusivil siyaset ilişkisi toplum tarafından önemli bir hasar doğmasına olanak verilmeden aşıldı. Bu demokrasi tarihimizin en önemli başarılarından birisidir. Bugün siyasette, bazı zorlamalara rağmen, çok daha geniş ve rahat/lamış bir zemin var.
Buna mukabil zaman zaman kendisini hissettiren gerilim, gariptir, askerden çok sivil siyasetten kaynaklanıyor. Özellikle CHP bu konuda çok kötü bir sınav verdi. Bu parti, son beş yıldır, asla siyaset üretmedi. Sadece AKP'nin yapacağı hatalara bel bağladı. Onların gitgide koyulaşan bir dincianti laik bir yol tutturacağını, bunun da ordu darbesine yol açacağını umdu. Bu yönde askeri tahrik etmekten, toplumu kutuplaştırmaktan çekinmedi. Fakat başarısız oldu. 22 Temmuz seçimleri CHP açısından bir hezimettir.
Oysa,
AKP'nin siyasal birikimi de, vizyonu da, bütün siyasal partiler gibi, bir noktadan ileri gitmez. Kısıtlıdır. Buna mukabil, temel iddialarında doğru ve savunulması ama mutlaka geliştirilmesi gereken boyutlar vardır. Hatta, AKP'ye karşı önemli, ciddi fakat içeriği olan bir siyasal muhalefet de şarttır. Siyasetin partileri, CHP, MHP, ÖDP, DTP bunu yapmalıdır. Toplum bu muhalefeti bir hayati ihtiyaç olarak beklemektedir. Çünkü o muhalefet siyaset demektir. Yoksa, bir enkaz doğacağını umarak kimse bir yere varamaz. Tam tersine kendileri de o enkazın altında kalır.
Ordunun, AKP'nin ve muhalefetin pozisyonları çok önemli bir kavşakta kesişmiş durumda.
Yayın tarihi: 4 Ekim 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/04//haber,705E1A1F310645D6B430E14A4518C29A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.