Türkiye'de tuhaf işler oluyor.
Hunhar bir cinayetin ardından katil zanlısıyla poster yaptırır gibi fotoğraf çektiren jandarma görevlilerine ne olduğunu bilenimiz yok.
Yaptığının yanına kâr kaldığını görenler dün
Hrant Dink cinayeti zanlılarını adliyeye üzerinde "Ya sev, ya terk et" etiketi yapıştırılmış bir araçla getirmekte sakınca görmediler.
Erhan Tuncel'i muhbir yapmaktan çekinmeyen insanlarla aynı zihniyeti paylaşıyorlar.
Bu cinayet göz göre göre geldi ve anlaşılan o ki, göz göre göre örtbas edilecek.
Çünkü kamu adına görev yapan, katilleri yakalamakla görevli olan insanlar cinayet konusunda onlarla aynı hissi paylaşıyorlar.
Onların sevmediği insanlar "geberip gidiyorlar." Geriye mahkemede "pişmanım" diyerek nedamet getiren, iyi halden ceza indirimi almaya çalışan ama nezarethanede sloganlar atan küçük bir tetikçi ile birkaç itirafçı kalıyor.
"Türkiye, Malezya olur mu?" diye soracağımıza, "Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olur mu?" diye sormamız gerekir. 1915 olaylarına ilişkin devletten farklı düşünen, resmi tarihe karşı çıkan bir insan, bu görüşleri ve Ermeni asıllı olması nedeniyle öldürüldü.
Bu cinayet öncesi gelişmeleri bir bir su üstüne çıkıyor.
Artık kamu görevlilerinin bu cinayeti önceden bildikleri, katil zanlılarıyla içli dışlı oldukları bilinen bir gerçek.
Bununla kalmayıp onları kahraman gibi sunmaya çalıştıkları da ortada. Böyle bir atmosferde kimsenin can güvenliği yoktur.
Böyle bir ortamda ne düşünce ve ifade özgürlüğünün, ne yaşam biçimi özgürlüğünün garantisi yoktur. Çünkü kamu görevlileri açıkça "taraf"tır. Kamu görevlisinin kendi yurttaşına karşı taraf olduğu bir ülkede hukuk susar, güç konuşur.
Böyle bir ortamda, hukuku üstün kılmaya niyetiniz varsa bile, yüzde 47 oy bile yetmez aslında.
Yayın tarihi: 2 Ekim 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/02//haber,B6328819E7064BB18E1640C19D716C92.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.