Genelde dünyada olup bitenler, dış politika konuları toplumu pek ilgilendirmez. Bu yalnızca Türkiye'ye özgü bir durum da değil. Dünyanın başka yerlerinde de insanları birinci derecede ilgilendiren konular yakın çevrelerinde yaşananlar, ulusal ölçekteki gelişmelerdir. İşin ucu Türkiye'ye de dokunduğunda doğal olarak bu konulara ilgi, farklı toplumlar hakkındaki merak da artıyor.
Şu sıralarda yeni ismi Myanmar'ı telafuz etmenin bile zor olduğu bir ülkeden, Birmanya'dan, gelen haberler gazetelerde ve ekranlarda. Türkiye'de bu konuda fazla yorum yapılmadı. Halbuki Birmanya/Myanmar'dan gelen haberlerde üzerinde
düşünmeye değer pek çok boyut var. Öncelikle dünyayı algılayışımızla ilgili şablonları zorlayacak gelişmeler yaşanıyor. Dahası bir ülkede toplum ne zaman isyan eder konusunda da
felsefi sayılabilecek soruları gündeme getiriyor.
Myanmar'dan yansıyanlar... Türkiye'nin etrafında Turuncu, Gül, Sedir devrimi adlarıyla siyasi gelişmeler yaşandığında yargılar hazırdı. Tüm bu gelişmeler Soros'un (yani beynelmilel Yahudilerle, İsrail'in) veya
ABD ile Avrupa'nın tezgâhlarıydı. Kendini toplumcu sayan ya da toplumların iradelerine kulak verilmesini isteyen kesimlerde bile bu gelişmelerde hayatlarını riske atarak meydana çıkan
halkın taleplerine saygısızlık vardı. Toplumlar, kendi istediğiniz ya da sonuçlarından hoşlanacağınız türden eylemlerde bulunmuyorlarsa o zaman ille de
birileri tarafından kullanılıyor demekti. Bu toplumların "yeter artık" demeye ya hakları yoktu ya da kendileri bunu söylemekten aciz sayıldıklarına göre eylem ancak dürtüklemeyle mümkündü. Gelişmelerin ardında da mutlaka bir emperyalist oyun, hele Batılıların çıkarını aramak şarttı. Bu mantığa göre de batılı olmayan devletler
çıkarları için rezil siyasetler izlemezlerdi.
Myanmar bu nedenle çok öğretici oldu. Ülkede Soros Vakfı yoktu. Kanlı bir diktatörlüğü ayakta tutanlar ülkenin kereste, doğal gaz ve petrolü kadar limanlarına da göz dikmiş Çin başta olmak üzere komşularıydı. Demokratik Hindistan bile Myanmar yönetimiyle iyi geçiniyordu. Rejime yönelik en sert tepkileri veren ABD idi. Rusya ve Çin ise Güvenlik Konseyi'nde son yaşananları Myanmar'ın
iç işi diye kabul ettirerek hayatlarını ortaya koyanlara yardım eli uzatılmasına karşı çıktılar.
Ortak ahlaki zemin şartı Son haberlere göre kanlı cunta gösterileri bastırdı. Myanmar toplumunu dünyaya bağlayan internet bağlantılarını da kesti. Muhtemelen bu raundu da tıpkı 1988'de olduğu gibi kazanacak. Ama yirmi yıl önesine göre çok değişmiş bir ülke de ilelebet generallerin baskısı altında kalmayacak.
Protestoların başlamasına yol açan, tetikleyici gelişme yakıt fiyatlarına yapılan zamdı. Ancak ekonomiyi felaket hale getiren, iki milyon insanın ülkeden kaçmasına yol açan, 1990'da yapılan seçimlerin sonuçlarına saygı göstermeyen bir rejimin siciliyle, ona karşı
direniş geleneği bulunan bir toplumun hesaplaşması herhalde bir noktada zaten gelecekti. Myanmar'da bu kez direnişin başını Budist rahipler çekti. Ancak ülkedeki asıl ahlaki otorite kaynağı partisi seçimleri kazandıktan sonra 17 yıldır ev hapsinde tutulan Nobel ödüllü Aung San Suu Kyi idi. Hani
"korku bir alışkanlıktır" diyen ve mahpusluğunu inanılmaz bir vakarla taşıyan kadın.
Toplumlar, ki genelde muhafazakar ve korkaktırlar, gün gelir bu korkularını atarlar. O zaman da önlerinde hiç bir güç duramaz. Ancak bunun gerçekleşmesi için bir ortak ahlaki zemin neredeyse şarttır.
Myanmar tahmin edebileceğinizden de önemli bir ayna aslında. Hem devletlerin dünyasına hem de insanlık durumuna.
Yayın tarihi: 30 Eylül 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/30//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.